Çifteler Ziraat Odası

Vatan Hürriyet Ekmek

ZOBİS
ZOBİS
Çifteler Ziraat Odası > Tarım Bilgileri

Tarım Bilgileri

1. Gübreleme

Gübreleme meyveciliğin vazgeçilmez uygulamalarından biridir. Meyve ağaçlarından yeterli büyümeyi sağlamak ve yeteri kadar verim elde etmek için gübreleme şarttır. Meyve ağaçları topraktan yıllık önemli miktarlarda besin elementi kaldırırlar. Bu kaldırılan besin elementleri ikame edilemez ise ağaçlarda bir takım beslenme bozuklukları ve verim düşüşleri görülür. Bu durumun önlenebilmesi için gerekli besin elementlerinden yeteri kadar takviye yapılmalıdır. Gübrelemede bitkilere ihtiyacı kadar gübre verilmesi yanında besin dengesine de dikkat edilmesi gerekir. Meyve ağaçlarının yeterli ve dengeli beslenip beslenmediğinin belirlenmesinde en önemli ölçütlerden birisi sürgün uzunluklarıdır. Tablo 1'de bazı meyve ağaçlarında uygun besleme koşullarında olması gereken sürgün büyüme miktarları görülmektedir. Yani belirtilen miktarlardan daha fazla veya daha az büyüme istenen bir durum değildir. Ancak sürgün uzunluklarının tek başına ölçü olmadığını toprak ve bitki analizleri ile hem topraktaki hem bitkideki besin elementi düzeyleri sürekli belirlenmelidir.

Tablo 1. Meyve ağaçlarında arzu edilen büyüme oranları (Thomas ve Rasberry, 1998).

M e y v e   T ü r ü

Optimum sürgün uzunlukları (cm)

Pikan Cevizi

Meyvesiz

60-90

Meyveli

30-45

Şeftali ve Nektarin

Meyvesiz

45-60

Meyveli

30-45

Elma

Meyvesiz

40-75

Meyveli

15-25

Erik

Meyvesiz

55-90

Meyveli

20-25

Armut

Meyvesiz

40-75

Meyveli

30-40

  2. Bitki Besin Elementlerinin Alımı Ve Taşınması

 Bitkilerin besin elementlerini alım organları birinci derecede kökleridir. Sınırlı da olsa toprak üstü aksamlarından da besin elementi girişi olabilmektedir. Ancak bu toprak üstü organlardan besin alımı bitkinin ihtiyacını karşılamaktan uzaktır (özellikle makro besin elementlerinde ve bitkinin çok ihtiyaç duyduğu besinlerde).

Bitkinin kökten besin elementi alımı için öncelikle iyi bir kök sisteminin olması gerekir. Bitkiler su ve besin elementlerini kılcal kökleri vasıtasıyla alırlar. Bu yüzdem iyi saçak kök oluşturmuş bir bitkinin besin alımı daha kolay olur. Ayrıca toprak yapısı ve ortamdaki su miktarı da besin elementi alımında etkilidir. Öte yandan besin elementlerinin kökler aracılığı ile alınabilmesi elementlerin elverişli formda olmasına bağlıdır.

Bitki kökleri besinleri diffüzyon-geçişme, osmos, kontak değişim gibi bazı kimyasal ve fiziksel olaylar sonucu alırlar. Besin elementlerinin bitkide taşınması floem ve xylem denilen iletim demetleri aracılığı ile olur. Bunlardan xylem dokusunda su ve suda çözünmüş mineral maddeler; floemde ise özellikle organik maddeler taşınır. Bitkilerde bu iletim dokuları aracılığı ile aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya bir taşınma gerçekleşir. Mesela kökten alınan besin maddeleri yukarı meyve yapraklara taşınırken, fotosentez ürünleri ve bazı besin elementleri de yapraklardan köke veya diğer yapraklara doğru taşınabilmektedir. 

3. Meyve Ağaçlarının Gübre İhtiyaçlarının Belirlenmesi

 Meyve ağaçlarının gübre ihtiyaçlarının belirlenmesinde şu yöntemler kullanılabilir;

1.      Tarla denemesi metodu

2.      Toprak analiz metodu

3.      Bitki analiz metodu

4.      Bitkilerde görülen eksiklik belirtilerini teşhis metodu

5.      Radyoizotop metodu (Özbek, 1981).

3.1. Tarla Denemeleri Metodu

Bilinen en eski yöntemdir. Gübre ihtiyacının belirlenmesinde en doğru sonucu verir. Ancak özellikle meyve ağaçlarında, çok yıllık oluşları ve uzun sürede verime yatmaları bu yöntemin uygulamasını zorlaştırmaktadır. Öte yandan yöntemin uzun zaman alması da bir başka dezavantajdır.

Tarla denemelerinin esası belli parsellerdeki ağaçlara farklı gübrelerin değişik dozlarının uygulanması ve en uygun olanının bulunmasıdır.

3.2.  Toprak Analiz Metodu

            Günümüzde verimlilik belirlemede en sık kullanılan yöntemdir. Toprak analiz yönteminde amaç toprağın bitkilerce alınabilir besin elementi miktarı hakkında fikir sahibi olabilmektir. Başlıca 4 aşaması vardır.

1.      Toprak örneklerinin alınması

2.      Toprak örneklerindeki alınabilir besin elementlerinin tayini

3.      Analiz sonuçlarının değerlendirilmesi

4.      Gübre önerilerinin geliştirilmesi

 Toprak örneği alımında önce arazinin farklılıkları belirlenmelidir. Eğim, toprak rengi, toprak tipi, yükseklik, taban suyunun durumu gibi arazideki farklılıklar dikkate alınarak, her farklı bölgeden ayrı örnek alınmalıdır. Eğer arazi homojen ise 20 da araziden 1 örnek alınması yeterli olabilir. Bunun için rasgele zig zaglar çizerek veya bir plan dahilinde 5-6 nokta işaretlenir ve buralardan burgu veya bel yardımı ile 0-30 ve 30-60 cm derinliklerden toprak örnekleri alınır. Her bir derinlikten alınan örnekler kendi aralarında iyice karıştırılarak içinden 1-2 kg toprak alınır ve laboratuvara gönderilir. Eğer bel ile toprak örneği alınacaksa işaretlenen noktalarda toprak 60 cm derinliğe kadar V şeklinde açılır ve V'nin yüzeyinden 2-3 cm kalınlığındaki bir tabaka 0-30 ve 30-60 cm derinliklerden ayrı ayrı alınır.

5. Bitki Besin Elementleri (Elverişliliği, Bitki Fizyolojisindeki Önemi, Eksiklik ve Fazlalığı, Gübreleme)

5.1. Azot

Tabiatta azotun kaynağı organik maddeler ve havanın serbest azotudur. Havanın serbest azotu ve organik maddelerin bünyesindeki azot bazı kimyasal olaylar (amonifikasyon, nitrifikasyon vs.) sonucunda bitkilerin faydalanabileceği amonyum ve nitrat formuna dönüşür (Aydemir ve İnce, 1988).

Azot bitkilerin temel yapı taşlarındandır. Amino asitler, proteinler, nükleik asitler gibi organik bileşiklerin vazgeçilmez bileşenlerinden biridir. Azot bitkilerde vegetatif aksamın gelişmesini sağlar (Fırat, 1990).

Azot Eksikliği: Azot yetersizliğinde bitkiler genellikle koyu yeşil görünümlerinin aksine soluk açık yeşil bir görünüm kazanırlar. Ciddi noksanlık durumlarına yapraklarda kloroz görülür. Bu durum yaşlı yapraklardan başlar.

Azot eksikliği özellikle bitkinin vegetatif gelişimini olumsuz etkiler. Yaprak ve gövde sistemi zayıf olur. Vegetatif gelişme periyodu kısalır. Bitkiler erken olgunlaşır, erken çiçek açar ve erken yaşlanır.

Elmalarda yapraklar küçük dar ve açık yeşil renkli olur. Yapraklar sarımsı portakal renkli veya kırmızımsı mor renkli olabilir ve erken dökülürler. Yaprak sapları dar açı oluşturacak şekilde, ince ve kısadır. Şiddetli noksanlıkta yaprak sapları ölür. Meyveler olgunlaşmadan renklenirler.

Armut, kiraz ve erikte noksanlık belirtileri elmaya benzer. Kirazda meyveler koyu renkli olurlar.  

Kayısıda yapraklar kısa ve sarımsı yeşil renkli olur. Dallar ince gelişirler. Genellikle çiçek bol olmakla beraber, meyve sayısı az ve meyveler küçük olur.

            Şeftalide dal ve sürgünler kısa, zayıf, kabukları kahvemsi mor renkli olur. Yapraklar sarımsı yeşil renkli, yaşlı yapraklar kırmızımsı sarı, bazen de nekrozludur. Erken yaprak dökümü olur. Meyveler küçük ve ekseriyetle bozuk şekilli olurlar.

            Asma yaprakları açık yeşil ve sarıya döner. Yaprak kenarları nekrozlu ve aşağıya kıvrık olur. Yaprak sapları pembemsi bir renktedir. Sürgünler zayıf ve uçları ölüdür (Aktaş ve Ateş, 1998). 

            Azot fazlalığı: Bitkilerde fazla azot vegetatif gelişme periyodunu uzatır. Çiçeklenmeyi geciktirir. Vegetatif aksam yani dal sürgün ve yaprak miktarı fazla, iri, geniş ve uzun olur. Buna karşılık generatif gelişme zayıf kalır. Meyvelerde geç olgunlaşma meydana gelir. Depolanma kabiliyetleri düşer ve bazı depo hastalıklarına daha hassas olurlar (Aktaş ve Ateş, 1998). 

            Gübreleme : Azotlu gübrelerin etkinliği yönünden aralarında önemli bir fark yoktur. Uygulanacak gübrenin belirlenmesinde en önemli faktör toprak faktörüdür. Asit karakterli topraklara üre, kireçli topraklara ise gaz halinde kayıplar fazla olacağından amonyum içerikli gübrelerin verilmesi tavsiye edilmez. Yıkanmanın fazla olduğu yağışlı bölgelerde geleneksel azotlu gübreler yerine yavaş serbestlenen azotlu gübreler verilebilir.

            Verilecek gübre miktarı topraktaki organik madde miktarına göre değişmekle birlikte azotun kolay yıkanan bir gübre olması ve organik maddenin zamanla elverişli hale geçmesi nedeniyle toprakta mevcut azot pek dikkate alınmaz. Verilecek gübre miktarının belirlenmesinde ise farklı yöntemler kullanılabilir. Örneğin şu formülden faydalanılabilir (Herrera, 1996);

                                                  Ağacınyaşı (yıl) x 2,27.                                                                     

                                                ---------------------------------------  = kg gübre /ağaç

                                                     Gübrenin % azot içeriği

Yani eğer ağaç 15 yaşındaysa ve gübre olarak ta amonyum nitrat (% 26) kullanıyorsak;

(15x2,27)/26 = 1,3 kg/ağaç Amonyum nitrat vermemiz gerekir. Hesaplamada göz önüne alınması gereken bir diğer husus ta ağacın verimidir. Diğer bir deyişle verilecek gübre miktarı ağaç pik verimine ulaşıncaya kadar artırılmalı ondan sonra artırılmamalıdır. Doz belirlenmesinde Tablo 9 ve 10' den de faydalanılabilir;

Tablo 9. Elma için N önerileri (Herrera, 1996).

Yaş (yıl)

g N/ağaç

Kg N/dekar

1

yok

yok

2

100

2,5

3-5

100-150

3-4

6-7

200-250

6

7 yaş üzeri

300-500

8-12

Bu verilen rakamlar kuvvetli anaçlar üzerine aşılı elma ağaçları içindir. Eğer M9 veya MM106 gibi bodur ve yarı bodur gelişen anaçlar için tam verim çağında 80-100 kg/ha N verilmesi tavsiye edilebilir. Öte yandan taş çekirdekliler için ise verim çağında dikim sıklığına göre şu önerilerde bulunulabilir;

Tablo 10. Sert çekirdekli meyveler için N önerileri (Crew ve Geyle, 1998).

Dikim Sıklığı

Verilecek N (g/ağaç)

Verilecek N (kg/da)

6 m X 6 m

400-600

10-15

Orta sıklıkta

300-400

15-20

Sık dikim (4x2)

200-250

20-25

            Azot toplam miktar en az 3 eşit parçaya bölünerek verilmeli ve uygulamalar erken ilkbaharda başlamalıdır. En son uygulama ise temmuz ortasını geçmemelidir. Şiddetli ilkbahar yağmurlarından önce verilmemelidir. Ancak uygulamanın sulamadan veya normal şiddette bir yağıştan önce  verilmesi gübrelemenin etkinliği açısından önemlidir. Uygulamalar ağaç gövdesine yaklaşmayacak şekilde ağacın taç izdüşümüne veya banda verilmelidir. Gübre verildikten sonra sulama yapılmayacaksa toprakla karıştırılması tavsiye edilir. Zira özellikle ürede kısmen da Amonyum Nitratta toprak yüzeyine uygulandıklarında amonyak formunda önemli azot kayıpları olmaktadır (Tisdale ve Nelson, 1982)

5.2. Fosfor

Bitki ve topraktaki fosforun tamamına yakını beş değerlikli oksidasyon derecesinde bulunur (P2O5). Toprakların fosfor düzeyi % 0,02 ile %0,15 arasında değişir. Ancak bunun çok az bir kısmı bitkiler tarafından alınabilir formdadır. Özellikle topraktaki kil tipi ve miktarına bağlı olarak fosforun önemli bir kısmı toprak tarafından tutulur. Fosfor bitkide son derece hareketli bir besin elementidir. Aşağı ve yukarı doğru taşınabilir (Aydemir ve İnce, 1988).

Fosfor bitkide; enerji depolanması ve taşınması, genlerin ve kromozomların yapı taşı olması ve besinlerin taşınması gibi fizyolojik işlevlere sahiptir. Fosfor ayrıca çiçeklenmeyi ve meyve tutumunu artırır, saçak kök oluşumunu sağlar, tohumların çimlenmesinde etkilidir, olgunlaşmayı hızlandırır (Fırat, 1990).

Fosfor Eksikliği : Bitkilerin normal P içeriği %0,15 ile %0,5 arasındadır. Eksiklik durumunda bu oran % 0,1'in altına düşmektedir. P eksikliğinde bitki türüne ve eksiklik oranına bağlı olarak farklı belirtiler görülse de genel olarak; özellikle yaşlı yapraklarda sararma, kalın ve dik yaprak görünümü, bodur büyüme, mavimsi yeşil veya mor renk oluşumu tipiktir.

Fosfor eksikliği elma armut gibi ağaçlarda hububat ve otsu bitkilerde olduğu gibi çok yaygın değildir. Belirtiler daha çok genç ağaçlarda meydana gelir. Sürgünler ve çiçeklenme azalır, tomurcuk patlaması gecikir. Meyve tutumu zayıftır ve olgunlaşma erkendir. Öte yandan çoğu kez meyvelerde şekil bozukluğu, koyu kırmızı renk ve çatlaklık görülür. Daha çok yaprakların ortasında veya ana damarlar arasında olmak üzere koyu yeşilden mora kadar değişen renklenme görülür. Yapraklar normalden daha küçüktür ve yaprak sapı ile dal arasında dar açı vardır. Sonunda yapraklar açık yeşile veya sarıya dönerler ve erken koparlar (Aktaş ve Ateş, 1998).

Fosfor fazlalığı; Fe, Zn ve Cu'ın alımını engellediğinden dolaylı olarak bitkiye zarar verir(Aktaş ve Ateş, 1998). 

Fosfor Gübrelemesi : Fosfor gübrelemesinde dikkat edilmesi gereken hususların başında toprak çözeltisindeki elverişli fosfor konsantrasyonunun artırılmasıdır. Bunun için kullanılacak gübre çeşit ve miktarı kadar uygulama yöntem ve zamanı da önem taşımaktadır. Gübrenin toprakla temas yüzeyinin artması ve temas süresinin uzaması toprakta fosfor fiksasyonunun artmasına yol açacağından  fosforlu gübrelerin mümkün olduğunca bitkinin alacağı dönemde verilmesi gerekir. Öte yandan fosfor toprakta hareketsiz olduğundan gübrenin bitki kök bölgesine yakın verilmesi gübrelemenin etkinliğini artırmaktadır. Ayrıca gübre verilirken kesinlikle serpilerek dağıtılmamalı taç izdüşümüne veya banda  açılan çukurlara toplu olarak verilmelidir (Ülgen ve Yurtsever, 1995).

Uygulanacak gübre miktarına gelince; fosforlu gübreler uygulanmadan önce toprağın elverişli fosfor seviyesinin toprak analizleri ile belirlenmesi gerekir. Yöremiz toprakları genel olarak fosfor açısından oldukça zengindir. Yapılan tarla denemeleri sonucunda Isparta - Eğirdir yöresi toprakları için dekara 2-3 kg P2O5 verilmesi tavsiye edilmektedir. Buda eğer triplesüperfosfat kullanılacaksa (%44) toplam dekara 5-7 kg gübre verilmesi demektir (Akgül, 1999).

Fosfor gübrelemesinde uygulama zamanı olarak erken ilkbahar hatta kış sonu yani şubat-mart ayları tavsiye edilmektedir.

5.3. Potasyum

 Toprakta potasyum N ve P'a göre daha fazla bulunur. Toprağın potasyum kapsamı % 2,4 dolayımdadır. Potasyum bitkiler tarafından son derece hızlı ve etkin alınırlar ve çift yönlü taşınabilir. Ancak temel taşınma genç dokulara doğrudur. Potasyum alımının hızlı ve etken olması diğer katyonların alımını sınırlandırabilir. Bitki floem özsuyunun % 80'i potasyumdan oluşur (Aydemir ve İnce, 1988).

Potasyum bitkilerde su dengesini sağlar, fotosentez ürünlerinin üretimini ve taşınmasını sağlar, ve bazı enzim sistemlerini etkinleştirir yada aktive eder. Özellikle meyveler açısından potasyum çok önemlidir. Şeker oranı yüksek, tam renklenmiş albenisi fazla, kaliteli meyveler elde edilmesi yeterli potasyum verilmesine bağlıdır (Fırat, 1990).

Potasyum Noksanlığı : Potasyum noksanlığı kumlu hafif tekstürlü topraklarda yetiştirilen bitkilerde daha çok görülür. Potasyum noksanlığı belirtileri hemen görülmez. Önce önemli oranda gerileme görülür. Daha sonra kloroz ve nekrozlara rastlanır.

 Belirtiler önce yaşlı yapraklarda görülür. Zira eksiklik halinde yaşlı yapraklardaki potasyum genç yapraklara taşınır. Belirtiler yaprak kenarlarında ve uçlarında başlar. Yaprak kenarları önce sararır, daha sonra koyu kahverengine döner. Şiddetli noksanlık halinde siyahlaşabilir. Yaprağın kenar ve uçları belirtilen şekilde ölmesine karşılık diğer kısımları uzun süre yeşil kalabilir.

Elmada yaprak kenarlarında esmer-kahverengi kloroz oluşur. Bu bölgeler kurur. Yapraklar bu haliyle ağaç üzerinde uzun süre kalabilirler. Meyveler küçük ve soluk renkli, kalın kabuklu, şeker miktarları az ve ekşi olurlar.

Armut yaprakları sarımsı yeşil olur ve tipik bir şekilde kıvrılma gösterir. Yaprak kenarlarında yukarıda bahsedilen tipik belirtiler oluşur.

Kiraz, şeftali, kayısı gibi taşçekirdekli meyve ağaçlarında potasyum noksanlığı yapraklarda kıvrılma ve kırmızımsı kahverengi lekelerden oluşan belirtilere neden olur. Sürgün uçlarında ölme, zayıf çiçek oluşumu ve normalden küçük meyveler oluşur.

Asma yapraklarında da yaprak kenarlarında sararma kahverengileşme görülür. Çiçeklenme zayıf, meyve tutumu az ve meyveler ekşi olur (Aktaş ve Ateş, 1998).

Potasyum fazlalığı : Potasyum fazlalığı Mg ve Ca noksanlığına sebep olabilir (Aktaş ve Ateş, 1998).

Potasyum Gübrelemesi : Potasyum gübrelemesi yapılmadan önce toprakların potasyum içeriklerinin toprak tahlilleri ile belirlenmesi gerekir. Potasyumda fosforda olduğu gibi ağaç kök bölgesine yakın ve dağıtılmadan verilmelidir. Uygulama zamanı da fosforda olduğu gibi kış sonu veya erken ilkbahardır (Aydemir ve İnce, 1988).

Uygulama dozu topraktaki potasyum seviyesine, ağacın yaşı ve verimine bağlı olarak değişmekle beraber pratik bir öneri olarak yumuşak çekirdekliler için 10-15 kg/da K2O, sert çekirdekliler için ise 7,5-15 kg/da K2O verilmesi önerilebilir (Crew ve Geyle, 1998).

5.4. Kalsiyum

Topraklarda genellikle ihtiyacı karşılayacak düzeyde kalsiyum bulunur. Özellikle kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde yıkanma olmadığından Ca oranı oldukça fazladır. Hatta bazı yerlerde diğer bazı mikro elementlerin alımını engelleyecek kadar fazla olabilmektedir. Bu sebeple ülkemizde topraktan Ca ilavesine pek ihtiyaç duyulmaz. Ancak yağışlı bölgelerde yıkanmanın çok fazla olduğu yerlerde topraktan Ca gübrelemesi gerekebilir.

Kalsiyumun bitkilerce alım hızı çok düşüktür ve topraktan Ca++ iyonu şeklinde alınırlar. Taşınması ise büyük ölçüde transprasyona bağlıdır. Yani xylem dokusunda Ca taşınması kitlesel akış ile olmaz. Bu kalsiyumun bitkide son derece hareketsiz olduğu sonucunu ortaya koyar. Floem dokularında Ca içeriği çok düşüktür. Bu durum besinlerinin önemli bir kısmını floem dokuları aracılığı ile sağlayan meyvelerde sık sık Ca eksikliği görülmesine neden olur (Aydemir ve İnce, 1988).

Kalsiyum eksikliği : Kalsiyum noksanlığı meyvelerde, özellikle elmalarda çok önemlidir. Elmalarda görülen acı benek Ca noksanlığının bir sonucudur. Acı benek elmalarda derime yakın veya derimden sonra depolama sırasında meydana gelen ve karşıdan bakıldığında kabuğun üzerinde şekil bozukluğu oluşturan kahverengi-siyah beneklerle kendini belli eden bir fizyolojik bozukluktur (Westwood, 1993, Aktaş ve Ateş, 1998)

Kalsiyum gübrelemesi : Yukarıda da söylendiği gibi kalsiyumun floem dokusunda hareketsiz oluşu nedeniyle bitkilerde ancak xylem dokularında ve transprasyon sonucunda taşınabilir. Ca noksanlığının belirlenmesinde yaprak analizleri de faydalı olmamaktadır. Çünkü yapraklardaki Ca meyvelere taşınamamaktadır. Ca noksanlığını gidermenin en etkili yolu doğrudan meyveye Ca içeren çözeltiler püskürtmektir. Bu amaçla yaz döneminde belli aralıklarla (15-20 gün) meyve üzerine kalsiyum sülfat veya bir başka Ca içeren çözelti püskürtülmelidir (Aydemir, 1992, Peryea ve Willemsen, 2000).   

5.5. Magnezyum

Toprakların Mg içerikleri kumlu topraklarda %0,05 civarındayken killi topraklarda bu oran %0,5 'e kadar çıkabilmektedir. Magnezyum kalsiyum gibi kolay yıkanabilen bir elementtir.

Magnezyumun topraktan alımında rekabet koşulları etkilidir. Azot ve potasyum arasında besin alımı arasında rekabet vardır. Mg transprasyon  akımı ile yukarı taşınır ve floem de hareketli bir besin elementidir (Aydemir ve İnce, 1988).

Bitkilerde Magnezyum, klorofil sentezinde yapı elementidir, fosforilasyon sürecinde görevlidir, çeşitli enzim sistemlerinde aktivatör görevi görür ve karbon ve protein metabolizmasında görevlidir (Fırat, 1990).

Magnezyum eksikliği : Bitkilerde Mg seviyesi % 0,2' nin altına düşerse eksiklik durumu oluşur. Magnezyum noksanlığı protein sentezini engellemektedir. Eksiklik daha çok yıkanma tehlikesinin olduğu topraklarda görülür. Ayrıca fazla miktarda potasyumlu gübre verilmesi de Mg noksanlığına yol açabilir.

Elma ağaçlarının özellikle uzun sürgünlerin yaşlı yapraklarında, damarlar arasında gayrı muntazam şekilli açık yeşil, sarımsı, bazen grimsi yeşil renkli lekeler oluşur. Damar arası lekeler bazı durumlarda yaprak kenarlarına kadar genişler. Lekeler hızla kırmızımsı kahverengi nekrozlara dönüşürler. Yapraklar daha sonra solar, kıvrılır, kurur ve erken dökülür. Meyveler tatsız ve kokusuz olurlar.

Armut yapraklarında ana damar çevresi ve kenarlara yakın bölgelerde nekrozlar oluşurken, yaprak kenarları yeşil rengini korurlar. Bu belirtilerin ortaya çıkışı mevsim sonlarına doğru olur ve yapraklarda erken dökülme görülür.

Sert çekirdekli meyvelerden en fazla şeftali etkilenir. Yaprakların damar aralarında kloroz görülür. Renk açılmaları yaşlı yapraklarda, yaprak kenarlarından başlayarak yayılır. Beyaz etli meyve veren ağaçların yapraklarında kırmızı renkli, sarı etli meyve veren çeşitlerin yapraklarında ise sarı renkli lekeler oluşur. Yapraklarda erken dökülme görülür.

Asma yapraklarında damar aralarında lekeler şeklinde başlayan kloroz, lekelerin hızla genişlemesiyle sapa doğru yayılır ve yapraklarda ördek ayağı şeklinde tipik görüntü oluşur. Kloroz görülen bölgelerde kahverengi nekrozlar oluşur (Aktaş ve Ateş, 1998).

Magnezyum fazlalığı : Mg fazlalığı nadiren görülür ve potasyum alımını engeller. Ayrıca ağaçların kök gelişmesini olumsuz etkiler (Aktaş ve Ateş, 1998).

Magnezyum gübrelemesi : Bitkiler normal şartlarda nadiren Mg gübrelemesine ihtiyaç duyarlar. Ancak günümüzde azotlu ve potasyumlu gübrelerin fazla kullanılması sebebiyle magnezyum gübrelemesi bir ihtiyaç halini almıştır. Özellikle yıkanmanın fazla olduğu topraklarda Mg gübrelemesi önem taşır (Aydemir, 1992).        

5.6. Kükürt

Kükürt organik maddelerin yapısında bulunan bir elementtir. Bu yüzden toprakta organik ve inorganik formda bulunabilir. Ancak topraklardaki kükürt miktarının önemli bir kısmını organik kükürt oluşturmaktadır.

Bitkiler kükürdü kökleri vasıtasıyla sülfat iyonu (SO4-2) şeklinde alırlar. Öte yandan stomaları aracılığı ile de kükürt dioksit olarak alabilirler. Kükürt bitkilerde daha çok yukarı doğru taşınır. Aşağı taşınma çok sınırlıdır. Yaşlı dokulardaki kükürt genç dokulara taşınmaz (Aydemir ve İnce, 1988).

Bitkide proteinlerin bileşiminde bulunur. Klorofil oluşumu için gereklidir. Bazı vitaminlerin bünyesinde bulunur. Bitkilerde soğuğa dayanımı artırır (Fırat, 1990).

Kükürt eksikliği : Bitkilerde kükürt eksikliğinde azot eksikliğine çok benzeyen belirtiler görülür. Yani homojen bir sararma vardır. Ancak aradaki fark, sararmanın önce genç yapraklarda olmasıdır. Azotta ise sararma yaşlı yapraklarda olur. Bunun sebebi kükürdün yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınamamasıdır (Aktaş ve Ateş, 1998).

Kükürt gübrelemesi : Kükürt gübrelemesi daha çok yağışlı bölgelerde önem taşır. Gübre olarak piyasada bulunan kükürt içerikli gübreler kullanılabilir (jips, amonyum sülfat, potasyum sülfat vs.).  Uygulama dozu bitki, iklim ve toprak etmenlerine bağlı olarak değişmekle birlikte genellikle 1-5 kg S/da sınırları arasında olmalıdır. Kükürtlü gübrelerin özellikle yağışlı bölgelerde ilkbaharda uygulanması önerilir (Aydemir, 1992).

5.7. Demir

            Yer kabuğunun % 5' ini demir oluşturur. Topraklar genellikle demir açısından zengin olmasına karşılık ortamda Ca'un fazla olması ve havalanması uygun olmayan toprak şartlarında bitkiler demirden faydalanamazlar.

            Bitkiler demiri daha ziyade Fe2+ formunda alırlar. Bazen de Fe3+ formunda alabilirler. Ayrıca demir kleytleri olarak ta alınabilmektedir. Demir hangi formda alınırsa alınsın bitki bünyesinde Fe2+ formuna dönüşmeden kullanılamaz. Yüksek kalsiyum olduğunda yani toprak pH'sı yüksek iken demir bileşikleri Fe2+ ve Fe3+ formlarına indirgenemez. Öte yandan bikarbonat iyonları da demirin hareketliliğini azaltarak, alımını azaltabilirler. Topraktaki kirecin çözünmesinde CO2'in önemli etkisi vardır. Havasız koşullar da CO2 oluşumuna sebep olmakta ve bu durum dolaylı olarak demir eksikliğiyle sonuçlanmaktadır. Sıkışık topraklar, uzun süreli sulama, aşırı yağışlar, yüksek taban suyu da demir alımını engelleyen unsurlardır. Toprakta fazla miktarda ağır metal olması da (örneğin mangan) demir eksikliğine neden olmaktadır (Aydemir ve İnce, 1988).

            Demirin bitkilerdeki fizyolojik işlevi; bir çok enzim sisteminde prostetik gurup olarak görev yapan hem hemin maddelerinde yapı elementi olmasıyla ilgilidir (Fırat, 1990).

            Demir eksikliği : Demir eksikliği belirtileri öncelikle genç yapraklarda başlar ve yaprak damarları arsında sararma dikkat çeker. Görünümleri oldukça tipiktir. Kolayca tanınırlar. En ince damarlar dahi yeşil kalarak bu damarlar arasındaki renk tamamıyla sarıya döner. Şiddetli noksanlıkta damarlarda sararabilir. Bazen magnezyum noksanlığı ile karışır. Aradaki fark Mg noksanlığında sararma yaşlı yapraklarda görülür. Demirde ise genç ve tepe noktalardaki yapraklarda belirtilere rastlanır.

            Meyve ağaçlarında Fe noksanlığının bazı dallarda görülüp, bazılarında görülmemesi sık görülür. Yaprak analizleri demir noksanlığının tanınmasında yeterli değildir. Çünkü bazen klorozlu yaprağın demir içeriği sağlam olandan daha yüksek bile çıkabilmektedir. Bunun nedeni demirin bütün formlarının bitkiye yarayışlı olmamasından ileri gelir.

Tanının en kolay yolu uygun demir çözeltisini yapraklara püskürtmektir. Kloroz kaybolur veya hafiflerse Fe noksanlığı olduğu anlaşılır (Aktaş ve Ateş, 1998).

Demir gübrelemesi : Demir noksanlığının giderilmesinde yaprak gübrelemeleri etkili olmaktadır. İnorganik demir tuzları (örneğin demir sülfat) % 0,05 ve % 1 arasındaki konsantrasyonlarda püskürtülmesi faydalı olabilir. Dikkat edilecek husus tuz içerikli gübrelerin yapraklarda yanmalara neden olabileceğidir. Yani uygulama zamanı ve konsantrasyon iyi ayarlanmalıdır.

Piyasada EDDHA ve EDTA ile şelatlanmış demir şelatları bulunmaktadır. Bunlar yapraktan ve topraktan başarı ile uygulanabilir. Toprağa uygulandıklarında pH' sı yüksek bir topraksa Fe-EDDHA daha iyi sonuç vermektedir. Bazen her iki şelatla da şelatlanmış demirli gübreler olabilir. Bunlar hem düşük, hem de yüksek pH' da etkili olabilirler. Toprağa uygulandıklarında meyve bahçelerinde ağaç büyüklüğüne göre ağaç başına 70-150 gr yetebilmektedir. Bununla beraber şiddetli noksanlık durumunda bu oran 500 gr' a kadar çıkarılabilir. Bağlarda ise asma başına 10-50 gr yeterlidir.

Demir şelatlarının toprağa verilmesi yaprağa verilmelerinden daha kesin sonuç verir. Ancak bu durumda kullanılacak miktar çok fazla olmaktadır ve maliyeti artmaktadır. Bu yüzden yaprak uygulamaları ekonomik açıdan daha uygundur. Ancak şiddetli noksanlık hallerinde toprak uygulamaları şarttır (Aydemir, 1992, Aktaş ve Ateş, 1998, Peryea ve Willemsen, 2000).

5.8. Çinko

            Yerkabuğunun ortalama çinko oranı 80 ppm  civarında iken, toprakların çinko içeriği 10-300 ppm arasında değişmektedir. Toprakta çinko çözünürlüğü toprak pH'sı ile ters orantılıdır (Aydemir ve İnce, 1988).

            Bitkiler çinkoyu suda çözünebilir formda ve aktif olarak alırlar. Çinko alımı ile bakır, demir, mangan ve kalsiyum alımı arasında rekabet mevcuttur. Bitki bünyesinde çinko Zn 2+iyonları şeklinde veya  organik asitlere bağlı olarak  xylem dokularınca taşınır. Sınırlı da olsa yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınma olmaktadır. Bitkilerde fosfor ile çinko arasında antagonistik bir etki vardır (Aydemir, 1992).

            Çinko bitki fizyolojisi açısından son derece önemli bir elementtir. Bitkilerde, enzimleri yapı elementi olarak ve aktive edilmesinde, protein sentezinde, karbonhidrat metabolizmasında ve IAA sentezinde görevlidir (Fırat, 1990).

            Çinko eksikliği : Meyve ağaçlarının Zn içeriği 15-200 ppm arasında değişmektedir. Çinko eksikliği çoğunlukla fosfor yönünden zengin, karbonhidrat içerikli nötr veya alkali topraklarda meydana gelir. Zn eksikliği kültür bitkilerinde daha ziyade kökleri etkiler ve yaşlı kök dokularının ölümüne sebep olur. Öte yandan çinko noksanlığında yaprak damarları arasında kloroz meydana gelir. Yaprak damarları yeşil kalırken, damarlar arası renk açık yeşil,sarı hatta beyaza döner.

            Meyve ağaçlarının hepsinde çinko noksanlığının tipik belirtisi, daralmış, küçülmüş yaprak ve rozet oluşumudur. Bu oluşumun nedeni ise boğum araları uzunluklarının oldukça kısalmış olmasıdır. Yaprak kenarları bazen dalgalı bir hal alır. Yaprak yüzeyinde damar kenarları yeşil kalmak üzere damarlar arasında sarı mozaik şeklinde lekeler oluşur. Noksanlık şiddetli değilse sadece yaprakları etkiler. Şiddetli noksanlı olursa sürgün gelişimi de tamamen durur. Sürgünlerde meyve tomurcuğu sayısı azalır, hatta tamamen yok olur. Sert çekirdekli meyvelerin meyve etlerinde kararmalar görülür.

            Bağlarda çinko noksanlığı yaygın olarak ortaya çıkmaktadır. Erken ilkbaharda oluşan yapraklar küçük, dar ve dişli olurlar. Damarlar arasında çok sayıda klorotik lekeler oluşurken damarların etrafında 1-2 mm genişliğinde bir bölge yeşil rengini korur. Alt yapraklar yeşil kalır ve hafif klorozlu olurlar. Belirtiler sürgün uçlarına doğru daha şiddetli bir hal alır. Büyüme geriler, ana sürgünler çalımsı bir hal alır. Salkımlar seyrek ve üzüm taneleri küçük olur (Aktaş ve Ateş, 1998).

            Çinko Gübrelemesi : Bitkilerin topraktan kaldırdıkları çinko miktarı genellikle 0,5 kg/ha/yıl' dan daha azdır. En çok kullanılan çinko gübresi çinko sülfattır. Topraktan ve uygun konsantrasyonlarda yapraktan uygulanabilir. Yaprak analizleri sonucunda Zn eksikliği bulunmuşsa 100 litre suya 0,5 kg çinko sülfat, 250 gr sönmüş kireç ve 200 gr üre ve yapıştırıcı karıştırılarak hazırlanan çözelti, meyve tutumundan itibaren eksikliğin şiddeti de göz önüne alınarak 20'şer gün aralıklarda yapraklara püskürtülerek verilebilir (Aydemir, 1992, Aktaş ve Ateş, 1998).

5.9. Mangan      

            Toprakların mangan içeriği 200-3000 ppm arasında değişmektedir. Toprak pH'sı ile mangan elverişliliği arasında sıkı bir ilişki vardır. Yüksek pH' lı topraklarda manganın alınabilirliği düşüktür. Bu sebeple kireçli topraklarda Mn eksikliği sık görülür (Aydemir ve İnce, 1988).

            Mangan eksikliği : Mangan noksanlığı belirtileri Mg noksanlığı belirtilerine benzer. Yapraklardaki damarlar arasında sarama görülür. Ancak Mg noksanlığı önce yaşlı yapraklarda olmasına karşılık Mn noksanlığı genç yapraklarda görülür. Mangan noksanlığında yapraklar arası kloroza ilave olarak yapraklarda sarı noktalar halinde lekeler oluşur.

            Meyve ağaçlarında Mn eksikliği belirtileri rahatlıkla demir noksanlığı ile karışabilir. Yaprak analizleri doğru teşhis için önemli bir araçtır. 25-30 ppm' den az Mn bulunursa mangan eksikliği muhtemeldir. 20 ppm' den az olursa mangan noksanlığı vardır. Şeftali, kayısı ve erik diğer sert çekirdeklilere göre daha fazla mangana ihtiyaç gösterirler.

            Asmada yaprak yüzeyinde üniform bir sararma olur. Yapraklar normalden küçük ve açık yeşil renklidirler. Zamanla çok sayıda küçük nekrotik lekeler ortaya çıkar. Sonunda sarı bölgeler kahverengine döner ve yaprak ölür (Aktaş ve Ateş, 1998).

            Mangan gübrelemesi : Mangan noksanlığı daha çok kireçli yüksek pH' ya sahip topraklarda yetiştirilen bitkilerde görülür. Böyle topraklara mangan sülfat gibi tuzlar vermek genellikle faydasızdır. Çünkü verilen mangan kısa sürede yükseltgenerek alınamaz hale gelir. Böyle topraklara mangan verilecekse serpme yerine banda toplu olarak verilmelidir (Aydemir, 1992).

            Manganlı gübrelerin yaprağa uygulanmaları da mümkündür. Bu amaçla kullanılmak üzere çeşitli Mn-şelatlar üretilmektedir. % 1' lik MnSO4 çözeltisi veya dekara 10-50 gr Mn hesabıyla şelatlı gübreler yapraklardan uygulanabilir. Manganın bitkilerde hareket kabiliyeti iyi olmadığından uygulama 2-3 kez tekrarlanmalıdır. Toprağa verilecekse dekara 3 kg Mn hesabıyla mangan sülfat verilebilir (Aktaş ve Ateş, 1998).

5.10. Bakır

            Yerkabuğunun Cu kapsamı 55 ppm dolayındadır. Bakır toprakta genellikle iki değerlikli bakır iyonu şeklinde bulunur ve elverişliliği organik maddelerle kompleks oluşturmasına bağlıdır.

            Bakır bitkilerce çok küçük miktarlarda alınır. Bitkiler bakırı Cu 2+ iyonu veya bakır kleyti şeklinde alırlar. Öte yandan bakır ile demir, mangan, çinko ve nikel gibi ağır metaller arasında rekabet söz konusudur. Bitkilerde taşınması % 99 oranında xylem özsuyunda olmakta ve floemde taşınma gerçekleşmemektedir. Bu taşınma transprasyon akımına bağlıdır. Bakır az da olsa yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınabilir (Aydemir ve İnce, 1988).

            Bakır bitki fizyolojisi açısından çok önemli bir elementtir.. Vitamin, karbonhidrat ve protein sentezi ile fotosentez ve solunum gibi çok sayıda komplike olayda görev alır (Fırat, 1990).

Bakır eksikliği : Bitkilerin bakır kapasitesi vegetatif organlarda 4-20 ppm civarındadır. Eksiklik sınırı 4 ppm olarak kabul edilmektedir. Bakırın yaşlı yapraklardan genç yapraklara taşınma kabiliyeti iyi olmadığından eksiklik belirtileri öncelikle genç yapraklarda görülmektedir. Grimsi yeşil renk, hatta beyazlaşma gibi renk değişimleri ve solma görülür. Gelişme zayıflar. Meyve ağaçlarında dalların uç kısımlarında kurumalar olur. Bazı hallerde uç kurumalarının görülmesinden önce normalden büyük yapraklar oluşur (Aktaş ve Ateş, 1998).

Bakır fazlalığı : Bakır içerikli fungusitlerin meyve bahçelerinde ve bağlarda çokça uygulanması bakır toksitesi meydana getirebilmektedir. Bakır tositesinde de noksanlıkta olduğu gibi bitki gelişmesi geriler ve yapraklarda yanmalar görülür (Aktaş ve Ateş, 1998).

Bakır gübrelemesi : Pratikte meyve ağaçlarında bakır gübrelemesi yapılmaz. Çünkü fungusit  olarak bakır sülfat çokça kullanıldığından meyve bahçelerinde genellikle yeterli miktarda bakır bulunur (Aydemir, 1992).

5.11. Bor

            Bor toprakta borik asit ya da borat anyonu şeklinde bulunur. Bitkilerce bor iyonize olmamış borik asit formunda alınmaktadır. Bitkide hareketi oldukça sınırlıdır ve bitkilerde xylem dokusunda transprasyon etkisi ile taşınır (Aydemir ve İnce, 1988).

            Bor eksikliği : Normal olarak bitkiler 25-100 ppm arasında bor içerirler. 20 ppm bitkilerde borun eksiklik sınırı olarak kabul edilmektedir. Bitkilerde bir çok hastalığın bor noksanlığından meydana geldiği bilinmektedir. Örneğin elmalarda mantarlaşmış çekirdek evi hastalığı bunlardan biridir.

            Armut ve elmalarda bor noksanlığında çiçekler soğuktan zarar görmüş gibi aniden solar ve siyah bir renk alır. Bu halleri ile dökülmeyip bir süre dalda kalırlar. Don zararı aynı görüntüyü oluşturmakla beraber dondan etkilenmiş çiçekler hemen dökülürler. Şiddetli noksanlıkta yaprak çıkışı gecikir, vegetatif büyüme noktaları ölür. Sürgünler kısa, yapraklar küçük ve bozuk şekilli olurlar. Ancak yapraklarda kloroz görülmez. Elma ve armut meyvelerinde büyük şekil bozuklukları ve içte ve dışta mantarlaşmalar görülür. Meyveler normalden küçüktür ve bazen çatlamalar olur. Bor noksanlığından ileri gelen dış mantarlaşmalar Ca eksikliğinden meydana gelen acı benek ile karıştırılmamalıdır. Acı benek ya dalda meyvenin olgunlaşmasına yakın, ya da daha çok hasat sonrasında depolama sırasında görülür.

            Şeftali ve kayısı meyvelerinde kahverengi lekeler ve veya mantarımsı doku oluşur. Bazı durumlarda meyvelerde çatlama ve büzülme görülür. Olgunlaşma gayrı muntazam olur.

            Asmalarda genç yapraklarda damarlar arasında sarı lekeler şeklinde kloroz oluşur. Kloroz yaprak kenarlarından başlayıp, ortaya doğru yayılır. Kloroz çoğu kez şekil bozukluğu ile birliktedir. Sonraları yaprak kenarları kahverengiye döner ve kurur. Yaprak sapları kısa ve kalın olur. Vegetatif gelişme noktaları kalınlaşır ve ölür. Buna bağlı olarak yan sürgün sayısı artar. Ancak bu sürgünler de arızalı olur. Meyve az olur. Salkımlarda üzüm tanelerinin çoğunluğu buruşuk ve çekirdeksizdir. Sadece aralarında birkaç tane normal üzüm bulunur (Aktaş ve Ateş, 1998).

            Bor fazlalığı : Borun eksikliği gibi fazlalığı da sakıncalıdır. Toprakta 5 ppm' den fazla bor olması bor fazlalığına işaret eder. Bu sebeple bor gübrelemesi yapılırken dikkat edilmelidir. Bor toksitesinde yaprak uçları sararır ve nekrozlar oluşur. Belirtiler daha sonra yaprak kenarlarına ve orta damara yayılır. Yapraklar yanık bir görüntü alırlar ve erken dökülürler. Belirtiler yaşlı yapraklarda görülür (Aktaş ve Ateş, 1998).            

6. Fertigation

Son yıllarda sulama yöntemlerinde  uygulanan yeni teknolojiler gübrelerin uygulanmasında da bazı kolaylık ve yenilikleri beraberinde getirmiştir. Örneğin damla sulama sistemi modern meyve bahçelerinin vazgeçilmez ekipmanı haline gelmiştir. Bu durum gübre uygulamalarının da sulama suyu ile verilmesini sağlamıştır. Fertigation olarak bilinen bu yöntemde suda çözünebilir formdaki gübreler sulama sistemine aplike edilen bir gübre tankı vasıtası ile meyve bahçelerine verilmektedir (Tozlu ve Kersling, 2001). Piyasada çeşitli ticari isimlerle farklı besin elementi içerikli çok sayıda sıvı veya suda eriyebilir gübre vardır. Bunlardan bazıları ve besin elementi içerikleri Tablo 11'da verilmiştir. Ayrıca bazı suda eriyebilir gübrelerin çözünürlük durumları, pH'ları ve diğer bazı özellikleri Tablo 12 de verilmiştir.

Tablo 11. Bazı suda eriyebilir gübre kombinasyonları ve besin elementi içerikleri (Kacar, 1982)

6.1. Uygulama Yöntemleri

      Fertigation yönteminde verilecek su miktarı, uygulama süresi, gübre oranı, uygulamanın başlama ve bitiş saatleri kontrol edilebilmektedir. Ayrıca fertigation yöntemi ile gübre uygulanması bitki besin elementlerinin etkinliğini de artırmaktadır. Öte yandan iş gücü ve gübre ekonomisi sağlamaktadır. Fertigation uygulama yöntemleri şöyle sıralanabilir;

            Sürekli uygulama : Sisteme sulamanın başlangıcından bitimine kadar belli bir konsantrasyonda gübre uygulanır. Yani gübre tankına konulan gübre sulamanın başlaması ile beraber sisteme dahil edilir ve sulama süresince bu durum devam eder. Böylece sulama miktarı ne olursa olsum belirli miktardaki gübre sisteme verilmiş olur.

Tablo 12. Suda çözünebilen bazı gübrelerin çözünürlük durumları, pHsı ve diğer bazı özellikleri (Creington ve Rolfe, 1997).

Üç aşamalı uygulama : Sulama gübre olmadan başlar ve toprak ıslanana kadar sisteme sadece su verilir. Toprak ıslandıktan sonra gübreleme uygulaması başlar. Bu gübre tankını kontrol eden vananı açılıp kapatılması ile sağlanır. Sisteme gübre verilmesi sulama bitmeden durdurulur. Sulama sitemi içimdeki gübre kalıntıları basınçlı temiz su ile iyice temizlenene kadar gübresiz sulamaya devam edilir. Bu yöntemde de sulama suyu miktarı ne olursa olsun sisteme sabit miktarda gübre verilmektedir.

Orantılı Uygulama : Bu yöntemde sisteme verilecek gübre oranı suyun akış oranı ile orantılıdır. Örneğin 1 litre gübre solüsyonu 1000 litre sulama suyu gibi. Bu yöntemde gübre tankına koyulacak gübre miktarının önemi yoktur. Çünkü sisteme verilecek gübre suyun akış hızına bağlı olarak gübre tankında vakumla çekilir. Bu yöntemde çok miktarda besin elementi vermek için uzun süre sulama yapmak gerekir.

Miktarı belli uygulama : Bu yöntem daha ziyade deneme amaçlı ve farklı parsellere farklı miktarlarda gübre uygulamak amacıyla uygulanır. Gübre konsantrasyonu belli sulama suyundan değişik yerlere değişik miktarlarda sulama suyu verilir. Mesela A parseline % 2 gübre solüsyonu içeren sulama suyundan 20 litre, B parseline yine % 2 gübre solüsyonu içeren sulama suyundan 40 litre gibi (Creington ve Rolfe, 1997).

6.2. Kullanılacak Gübre Miktarı

            Fertigation yönteminde kullanılacak gübre miktarı klasik yöntemlerden daha azdır. Öte yandan fertigation yöntemi ile gübrelenmiş bahçelerde klasik yönteme göre daha fazla verim alınmaktadır. Örneğin elma üzerine yapılan bir çalışmada klasik gübreleme yöntemi ile gübrelenen parsellerde toplam ağaç başına 79 kg elma alınırken fertigation ile gübrelenmiş parsellerde toplam ağaç başına 93 kg elma alınmıştır.

            Fertigation sisteminde dekara 250 ağaç dikilen ve 5-6 ton/da verim alınan bir elma bahçesine 8-10 kg/da azot, 2-3 kg/da fosfor ve 14-16 kg/da potasyum verilmesi yeterlidir (Peterson ve Stevens, 1994). 

6.3. Kullanılacak Asit ve Klor Miktarı

            Damla sulama sistemi ile gübre verilmesi sırasında gerek suların iyi filtre edilmemesinden gerekse gübreler ve diğer bazı çözünmüş haldeki maddelerden dolayı sistemde tıkanmalar olabilir. Bunu önlemek için sisteme asit ilavesi gereklidir. Tıkanmayı önlemenin 2 yolu vardır.

1.      Suyum pH'sını sürekli (her sulamada) 6,5-7,0 civarında tutarak tortu oluşumunu önlemek

2.      Belli aralıklarla suyun pH'sını 4,5-5 sevisine indirerek oluşan kalıntıları yok etmek.

            Bu amaçla en fazla Fosforik asit kullanılmaktadır. Her ne kadar Nitrik asit, Sülfürik asit, Hidroklorik asit  gibi asitlerde kullanılabilirse de fosforik asit kullanımında hem tıkanıklıklar önlenmekte hem de bitkilerin fosfor ihtiyacı karşılanmakta olduğundan diğerlerine göre daha kullanışlıdır.

            Verilecek asit miktarı hesaplanırken önce suyun pH'sı belirlenir ve titrasyon testi ile 100 ml suyu istenilen pH'ya getirmek için gerekli asit miktarı bulunur. Daha sonra sistem debisi de dikkate alınarak verilecek asit miktarı hesaplanır.

            Öte yandan sistemde bakteri yoğunluğunu azaltmak ve bazı canlıların oluşumunu önlemek için zaman zaman klor ilavesi gereklidir. Bu amaçla çamaşır suyu kullanılabilir. Verilecek klor miktarı belirlenirken sistemin başında 6 ppm ve en sonunda ise en az 2 ppm klor olması istenir. Ölçüm için pratik klor ölçüm cihazları bulunmaktadır (Tozlu ve Kersting, 2001).

2. Sulama Ve Su Döngüsü

            Su yeryüzünde hayatın kaynağıdır. Bütün canlılar hayatlarını devam ettirebilmeleri için mutlak suya muhtaçtırlar. Bitkilerde türe bağlı olarak % 90 - 95 varan oranlarda sudan müteşekkildirler. Toprakta mevcut bulunan besin elementlerinin doğal döngüsünü tamamlayabilmeleri tamamen su döngüsüne bağlıdır. Su döngüsü yağış ve sulama suları ile toprağa verilen suyun evaporasyon ve transprasyonla tekrar havaya iletilmesi olayıdır. Bitkiler transprasyonla önemli miktarda suyu topraktan alıp su buharı şeklinde havaya verirler. Bu olay esnasında bir çok besin elementi de suda çözünmüş olarak bitki bünyesine girer ve buradaki  iletim demetleri aracılığı ile taşınırlar. Su döngüsü Şekil 1'de verilmiştir ( Parsons ve ark. 2000 )    

 Şekil 1. Su döngüsü.

             Bitkiler için faydalı su tarla kapasitesi ile 1/3 atm. Daimi solma yüzdesi (15 atm) arasında toprakta tutulan sudur. Sulama yapılırken solma noktası beklenmemeli ve verilen suyun tarla kapasitesini aşması engellenmelidir. Faydalılık açısından toprak suyu Şekil 2' de verilmiştir. 

10000 atm               31 atm                         15 atm                       1/3 atm      0 atm

Ya r a y ı ş

s ı z    s u

Yarayışlı su

Fazla su

            Higroskopik su                                    Kapillar su                Sızan su

Şekil 2. Faydalılık açısından toprak suyu (Ergene, 1987).

 2. Toprak Nemini Belirleme Yöntemleri

             Toprak nemi normalde laboratuar analizleri ile  (yaş tartım-kuru tartım) bulunur. Ancak bu pratikte kullanılabilecek bir yöntem değildir. Pratikte çoğunlukla tansiyometreler kullanılarak toprakta tutulan nem düzeyi belirlenmeye çalışılır. Tansiyometreler belirlemek istediğimiz toprak nem düzeyine göre farklı boylarda olabilir.  (30, 60, 90, 120 gibi). Bahçelerde tercihen iki farklı derinlikte tansiyometre kullanılmalıdır. Böylece hem üst toprak hem de alt toprağın nemi kontrol edilmiş olur.     (Şekil 3) 

Şekil 3. İki farklı derinlikte tansiyometre kullanılarak toprak nem kontrolü (Alam ve Rogers, 1997) 

            Tansiyometre okumaları şu şekilde yapılır. Şekil 4'de görüldüğü gibi tansiyometrelerin 0 ile 80 arasında bölümlenmiş bir göstergeleri mevcuttur. Eğer;

                        İbre      0 da ise, toprak su ile doygundur.

                        5 - 10 arasında ise fazla su vardır.

                        10 - 20 arasında ise toprak tarla kapasitesindedir.

                        20 - 30 arası kumlu topraklar için sulama bölgesi

                        30 - 50 arası siltli topraklar için sulama bölgesi

                        50 - 60 arası killi topraklar için sulama bölgesi demektir.

                        60 - 80 arasında killi topraklarda hala alınabilir su mevcuttur.

                        80 den sonrası artık tansiyometre okuma sınırı dışındadır.

            Özetle eğer tansiyometre değeri 20 - 60 arasında ise sulama gereklidir.

Şekil 4. Tansiyometre okuması (Alam ve Rogers, 1997). 

3. Gözlemle Toprak Nem Düzeyini Tayin Etme          

            Laboratuar ve tansiyometrenin olmadığı durumlarda toprak nemi yaklaşık olarak gözlemle de tayin edilebilir. Bunun için aşağıdaki Tablo 1'de verilen kriterler dikkate alınır.

Tablo 1. Gözlemle toprak nem tayininde dikkate alınacak kriterler (Parsons ve ark, 2000).

Toprak Nem

Düzeyi

Kaba toprak

( Kum )

Hafif tekstürlü

(Kumlu - kumlu tınlı)

Orta tekstürlü

( Tınlı - siltli tınlı )

Ağır toprak

( killi - tınlı killi )

Elverişli toprak nemi yoktur. Bitkiler bu düzeyde kururlar. Sulama gerektirir. ( 1. düzey ) ( solma yüzeyi 

Kuru gevşek tek haneli parmakların arasından akar. Parmaklarda leke bırakmaz.

Kuru gevşek, kesekler sıkıştırıldığında kolay dağılır. Parmakların arasından akar. Parmaklara yapışmaz ve leke yapmaz.

Gevrek, kuru, toz halinde ve şeklini güçlükle muhafaza eder. Kesekler kolaylıkla kırılır. El ile ezildiğinde parmaklarda hafif bir leke bırakabilir.

Sert, katı, pişmiş gibi, genellikle çatlaklar oluşmuştur. Çubuk yapılıp parmaklarla sıkıştırıldığında kopar. Elde ve parmaklarda leke bırakabilir.

Nem mevcut ama seviyesi çok düşüktür. Sulama gereklidir. ( 2. düzey ) ( tarla kapasitesinin % 25 i )

Kuru görünümlüdür elle sıkıştırıldığında şeklini koruyamaz.

Kuru görünümlüdür elle sıkıştırıldığında şekil alabilir ama nadiren bir arada kalabilir.

Basınçla zayıf top halini alabilir ancak hala gevrektir. Bilinen nemli toprak renginden daha açık renklidir.

Esnektir. Top halini alabilir. Çubuk yapıldığında genellikle kırılır ve gevrektir. Ellerde hafif leke ve iz bırakır.

Elverişli nem düzeyi yüksektir. Sulama gerekmez. ( 3. düzey ) ( tarla kapasitesinin % 50-75 i )

Renk koyudur ve nem belirgindir. Toprak top yapıldığında veya  sıkıştırıldığında bir birine çok gevşek olarak yapışır.

Renk koyudur ve nem belirgindir. Toprak basınç altında top yapılabilir formdadır. Parmaklarda hafif leke bırakır. Fakat çubuk yapılamaz.

Renk koyudur. Nem belirgindir. Elle sıkıştırılarak top yapılabilir. Kesekler yumuşak ve dağılmıştır. Parmaklarda leke bırakır. Parmalarla sıkıştırılıp sürüldüğün da kaygandır.

Renk koyu ve nem belirgindir. Çok güzel top formu alabilir. Kolayca çubuk formu verilebilir. Elle sürüldüğünde kaygandır.

Sulamadan hemen sonraki toprak nem düzeyi ( 4. düzey ) ( tarla kapasitesi )

Nem elle dokunulabilir ve gözle görülür durumdadır. Renk koyudur. Zayıf top yapılabilir. Toprak hatlarında nem belirgindir ve elde leke bırakır.

Nem çok belirgin durumdadır. Renk koyudur. Top yapılabilir formdadır. Çubuk şekli verilemez fakat yapışma görülür. Toprak hatlarında nem belirgindir.

Nem çok belirgindir. Renk koyudur. Elle oğuşturulduğunda pürüzsüz bir kayganlık oluşturur. Top veya çubuk yapılabilir. Yapışkandır. Leke bırakır. Toprak hatlarında nem belirgindir.

Renk koyudur. Nem oldukça belirgindir. Elle dokunulduğunda çok yapışkandır kolayca çubuk yapılır. Yapışkandır ve elde leke bırakır. Çok iyi top yapılır ve toprak hatlarında nem belirgindir.

3.1. Elle Tekstür Tayini

       Toprak tekstürünün tayini laboratuar şartlarında yapılır ancak arazi şartlarında her zaman bu mümkün olmaz. Bu durumda el ile de yaklaşık tekstür hakkında fikir edinilebilir. Bu amaçla bir miktar toprak orta derecede nem düzeyine getirilip, daha sonra baş ve işaret parmakları arasında ovulur. Bu ovma sırasında kum zımpara etkisi yapar. Şekillenmez ve eli kirletmez. Silt elde kadife hissi verir az şekillenir ve kil ise sabun hissi verir, yapışır ve şekillenir. Tamamen uygulamayı yapan kişinin tecrübesine bağlı olarak eldeki toprağın yaklaşık olarak kumlu mu, tınlı mı yoksa killi mi olduğu kestirilebilir. (Schachtschabel, 1999).

 4. Su Kalitesi

            Tarımsal üretim yapılırken toprak özelliklerinin yanında sulama suyunun özellikleri de dikkate alınmalıdır. Her su, sulama suyu olarak kullanılamaz. Sulama amaçlı kullanılacak sularda temel olarak tuzluluk, sodyum içeriği, bor ve bikarbonat iyonlarının düzeyi göz önünde tutulmalıdır.

4.1. Tuzluluk

            Sulama suları tuzluluk açısından 4 gruba ayrılırlar. Bunlar;

             ( C1 ) - 2.5 mmhos/cm' den az             : Tuzluluk çok az

            ( C2 ) - 2.5 - 7.5 mmhos/cm                : Tuza dayanıklı bitkiler yetiştirilebilir.

            ( C3 ) - 7.5 - 22.5  mmhos/cm             : Çok tuzlu, iyi drene olan düşük tuzlu                                                                          topraklarda tuza dayanımlı bitkiler için                                                                         kullanılabilir.

            ( C4 ) - 22.5 - mmhos/cm' den çok      : Çok az. Bu tür sular sulama amaçlı                                                                            kullanılamazlar (Parsons ve ark 2000).

             Meyve ağaçlarının tuza dayanımları genellikle azdır. Bazı meyve türlerinin tuza dayanımları Tablo 2 de verilmiştir. Buna göre meyveler tuza hassas bitkiler sınıfına girmekte ve üzüm ve üzümsü meyvelerin diğer meyvelere göre tuza daha dayanıklı oldukları görülmektedir (Ayers ve Westcot 1976).

4.2. Sodyum Absorbsiyon Oranı ( SAR )

            Sodyum absorbsiyon oranı açısından sulama oranı 4 grubta incelenebilir.

 ( S1 )    0 - 10 arasında ise       : Düşük

( S2 )    10 - 18 arasında ise     : Orta

( S3 )    18 - 26 arasında ise     :Yüksek

( S4 )    26' dan yüksek ise       : Çok yüksek olarak değerlendirilir.

            Şekil 5'de Sodyum değeri ve tuzluluk birlikte değerlendirilerek kullanılabilecek sulama suyu aralıkları görülmektedir.

  Tablo 2. Bazı meyve türlerinin tuza dayanımları. 

Meyve Türü

Ürün azalışı

0

10

25

50

mmhos/cm

Üzüm

1.5

2.5

4.1

6.7

Üzümsü Mey.

1.8

2.4

3.4

4.9

Portakal

1.7

2.3

3.2

4.8

Limon - Elma

1.7

2.3

3.3

4.8

Armut - Ceviz

1.7

2.3

3.3

4.8

Erik

1.5

2.1

2.9

4.3

Şeftali

1.7

2.2

2.9

4.1

Badem

1.5

2.0

2.8

4.1

Kayısı

1.6

2.0

2.6

3.7

Kaynak: Ayers ve Westcot, 1976

Şekil 5. Sulama suyunun sınıflandırılması (Anonim, 1976).

            Buna göre, sulama amaçlı kullanılan sular C1 S1 ve C1 S2 ve C2 S1 sınıflarındaki sulardır. C1 S3 ve C1 S4 hatta C2 S2 ve C2 S3 ve C2 S4 sınıflarındaki sularda belli oranlarda jips (alçı taşı ) kullanılarak dayanıklı bitkilerin yetiştirilmesinde kullanılabilir.

            4.3. Bor Düzeyi                  

            Bitkiler genellikle bor toksititesine çok hassastırlar. Toprak veya sudaki küçük bor değişimleri toksititeye neden olabilir. Sulama suyundaki bor düzeyi Tablo 3'de verilen zarar eşiği düzeyini geçmemelidir.  

Tablo 3. Bitkilerin bordan zarar görme sınırları 

Meyve Türü

Zarar Eşiği gram / m3

Limon

< 0.5

Kayısı

0.5 - 0.75

Şeftali

0.5 - 0.75

Kiraz

0.5 - 0.75

Erik

0.5 - 0.75

Üzüm

0.5 - 0.75

Ceviz

0.5 - 0.75

Elma

0.5 - 0.75

            Görüldüğü meyveler bora karşı oldukça hassastırlar. M3 te 0.5gr.'ı geçen bor düzeyleri meyveler için genellikle toksiktir denebilir. (Maas,1990).

            4.4. Bikarbonat İyonlarının Düzeyi

            Sulama sularında özellikle Rezüdiyel Sodyum Karbonat iyonu düzeyi çok önemlidir. Sodyum Karbonat (Na2CO3 )  düzeyi;

            1.25 meq/l' den az ise : Sulamada güvenle kullanılabilir.

            1.25 - 2.5 meg/l arasında ise    : Sınırlı miktarda bitkiler için kullanılabilir.

            2.5 meq/l'den fazla ise  : Kesinlikle sulama suyu olarak kullanılamaz.

            (Anonim, 1976).

   

5. Toprak Nemini Muhafaza Etme Yöntemleri           

            Yağışlar ve sulama suları ile verilen suyun büyük bir kısmı yüzey buharlaşması ile (evaporasyon) atmosfere gitmektedir. Bu yüzey buharlaşmasının azaltılması bitkiler için elverişli suyun daha uzun süre toprakta tutulması anlamına gelir ve su tasarrufu sağlar. Bu amaçla değişik yöntemler kullanılmakla birlikte en pratik olanları malçlama ve kapilleritenin kırılmasıdır.

             1. Kapilleritenin Kırılması 

            Toprak içinde suyun derinlere doğru sızmasını sağlayan ve derinlerdeki suyun da yüzeye doğru hareketini sağlayan kapiller borucuklar mevcuttur. İşlenmemiş topraklarda bu borucuklar daha stabildirler ve böyle topraklarda derinden yüzeye doğru su hareketi daha hızlıdır. Meyve bahçelerinde eğer su sıkıntısı varsa oldukça yüzeysel bir toprak işleme bu kapilleriteyi kıracağından toprak neminin daha geç uzaklaşmasını sağlar (Parsons ve ark, 2000).

            2. Malçlama

            Özellikle sık dikim meyve bahçelerinde toprak işleme önerilen bir uygulama olmadığından nem muhafazası amacıyla kullanımı pratik değildir. Böyle bahçelerde kuru sap, saman, yem artıklarından ağaç taç izdüşümüne serilmesi ile hem buharlaşma azaltılmakta hem de yabancı ot kontrolü sağlanmaktadır (Parsons ve ark, 2000). .


  6. Sulama Yöntemleri

6.1. Yüzey Sulama Yöntemleri

            a.Adi salma yöntemi : Bu yöntemde su tarla hendeklerinden saptırılarak toprak yüzeyini devamlı bir tabaka halinde kaplayacak şekilde tarla yüzeyinde rasgele yayılmaya bırakılır. İşçilik masraflarının ve sulama kültürünün az olduğu yerlerde geniş oranda kullanılır.

            b. Tarla laterallerinden salma usulü sulama : Adi salma yönteminin bir değişik şekli olup, sulama suyu tarla laterallerinden taşırma suretiyle tarlaya verilir.

            Adi tava usulü sulama : Bu yöntemle sulama etrafı seddelerle çevrili düz parsellere büyük akış debilerinin verilmesi ile yapılır. Özellikle düz ve düze yakın arazilerin sulanmasında uygundur.

            c. Uzun tava yöntemi : Bu yöntemin esası, tarlanın azami meyil istikametinde uzun şeritlere ayrılması ve bunların aralarının seddelerle bölünmesidir. Şeritlerin üst başından sevk edilen su ince bir tabaka halinde ve seddelerle kontrol edilerek aşağı doğru akar (Kanber, 1999).

6.2. Yağmurlama Sulama Yöntemi

            Yağmurlama sulama yönteminde su doğal yağışa benzer biçimde toprak yüzeyine serpilmek suretiyle uygulanır. Bu yöntemde su kapalı borularla mekanik püskürtücülere kadar taşınır ve püskürtücülerden suyun toprağa yağdırılması küçük orifis ve memelerle basınç altında yapılır. Sistemin çalışması için gerekli basınç genellikle pompalarla sağlanır. Bunun yanında su kaynağının sulama alanından yeterince yüksek olması da gerekli basıncı sağlayabilir. Yağmurlama sisteminin verimli çalışabilmesi için en az 2.5 atm. Basınç gereklidir (Kanber, 1999).

6.3. Toprak Altı Sulama Yönemi

            Toprak altı sulama sun'i yolla toprak altına su ilavesiyle taban suyu seviyesinin düzenleme faaliyeti olarak tanımlanabilir. Bu yöntemde su seviyesi kök bölgesinde su ve hava miktarının en iyi şekilde kombine edilmesini sağlayacak yükseklikte muhafaza edilmelidir.

6.4. Mini-spring Yöntemi

            Yağmurlama sulama ile damla sulama arasında bir yöntem olup, ince borularla tarlaya dağıtılan su küçük yağmurlama başlıkları ile araziye dağıtılır. Sabit bir sistem değildir gerektiğinde toplanabilir. Damla sulama için kurulan sistem küçük değişikliklerle minispring sistemine dönüştürülebilir. Meyve bahçelerinde başarı ile kullanılabilmekle beraber MM106 anacı gibi kök boğazı çürüklüğüne hassas anaçlarda kullanılması tavsiye edilmez. Damla sulama sistemine göre daha fazla yüzey ıslanmasına neden olur ve daha fazla su kullanılır.

6.5. Damla Sulama Yöntemi

            Damla sulama intensif sulu tarımda kullanılmak üzere geliştirilmiş olan bir yöntemdir. Damla sulaması toprak yüzeyine veya yüzeyin hemen altına yerleştirilen küçük çaplı orifis yardımıyla arıtılmış suyu toprak yüzeyine veya içerisine veren bir sistemdir. Bu sistem suyun belirlenmiş bir desene alçak basınç altında verilmesine imkan sağlar. Bu sistemin çalıştırılması için gerekli olan basınç yağmurlama sistemindekinden daha azdır. Bu sistemde su yaygın boru ağı aracılığı ile her bitkiye kadar götürülür. Öte yandan bitkilere verilecek gübreler de sulama suyu ile birlikte verilebilir (fertigation). Kısacası sistemin esası bitkinin ihtiyaç duyduğu su ve besin maddesi miktarını optimum seviyede tutmaktır.

            Özellikle sık dikim meyve bahçeleri için en uygun sulama sistemi damla sulama kısmen de mini-spring sulama sistemidir. Salma sulamada arazi yüzeyinde göllenmeler oluşmakta ve özellikle MM 106 gibi kök boğazı çürüklüğüne hassas anaçlarda kurumalar görülebilmektedir. Öte yandan işgücünden tasarruf edilmesi, sulama ve gübreleme etkinliğinin artırılması, sulama suyundan tasarruf edilmesi gibi üstünlükleri nedeniyle damla sulama sistemi tercih edilmelidir (Kanber, 1999).

6.6. Damalama Sulama Yönteminin Avantajları 

1-     Kullanılabilir toprak suyunun yararlılığı artar.

2-     Bitkiler daha iyi gelişir ve verimleri artar.

3-     Bitkilerin tuzdan zarar görmeleri azalır.

4-     Gübre ve diğer kimyasalların verilmesi kolaylaşır ve etkinlikleri artar.

5-     Yabancı ot gelişimi azalır.

6-     İşgücü gereksinimi azalır.

7-     Enerji ihtiyacı azalır.

8-     Kültürel işlemler daha kolay yapılır.

6.7. Damalama Sulama Yönteminin Dezavantajları

1-     Damlatıcıların tıkanma riski ; (asit kullanılarak ve iyi bir filtrasyonla önlenebilir )

2-     Kemirici ve diğer hayvan zararı ( gerekli mücadele yapılmalıdır )

3-     Tuz içeriği yüksek sulama suyu kullanılıyorsa veya toprak tuz içeriği fazlaysa bitki yakınlarında tuz birikmesi görülebilir.

4-     Toprak suyu dağılım ve kök gelişiminin sınırlanması ( damlatıcıların bitkiye uygun uzaklıklara konulması ile bu risk azaltılır )

5-     Ekonomik ve teknik sınırlılıklar. Damlama sulama sistemlerinin ilk tesis maliyeti yüksek olmakla birlikte farklı türlerde % 50' ye varan verim artışı sağlanması ile yatırımın geri dönüşümü oldukça hızlı olmaktadır (Kanber, 1999).

6.8. Damla Sulama Sisteminin Temel Üniteleri

            Damla sulama sistemi aşağıdaki kısımlardan oluşur;

1.      Su kaynağı

2.      Basınç kaynağı

3.      Filtrasyon ünitesi

4.      Gübre enjeksiyon ünitesi

5.      Suyun nakli için ana ve damlatma boruları ile diğer yardımcı aparatlar

6.9. Damla Sulama Sistemlerinin Planlanması

6.9.1. Damla Sulama Sisteminin Planlanmasında Göz Önünde     Bulundurulacak Hususlar;

            Damla sulama sistemi planlanmadan önce bazı bitki, toprak, su ve iklim ile ilgili birtakım faktörler bilinmeli ve ona göre planlama yapılmalıdır. Bu faktörleri kısaca özetlersek;

            1. Bitki Faktörleri

            a. Bitki yetişme özellikleri ve münavebe durumu. Yetiştiricilik esnasında bitkilerin kendilerine has istekleri olabilir. Sulama sistemleri bu istekler göz önünde bulundurularak planlanmalıdır. Meyve ağaçlarında özellikle dikim aralık ve mesafesinin bilinmesi şarttır. Münavebe ise daha çok tek yıllık bitkilerde kullanılmaktadır.

            b. Su ihtiyacı. Seçilecek sulama sistemi yetiştirilecek bitkinin su ihtiyacı dikkate alınarak belirlenmelidir.

            c. Bitki yüksekliği. Bitki yüksekliği ile kök sistemi arasında doğrusal bir ilişki vardır. Sulama sistemleri planlanırken bu özellik dikkate alınmalıdır.

            d. Kültürel uygulamalar. Seçilen sulama sistemi bitki için gerekli olan kültürel uygulamalara engel olmamalı ve bu uygulamaları kolaylaştıracak şekilde planlanmalıdır.

            e. Yetiştirilecek bitkinin hastalık ve zararlıları ve bunların kontrolü. Sulama sistemi planlanmadan önce yetiştirilecek bitkinin hastalık ve zararlıları bilinmeli ve bunların mücadelesini zorlaştırmayacak şekilde sulama sistemi planlanmalıdır.

            f. Bitkinin spreye tepkisi. Eğer yetiştirilecek bitki spreyden olumsuz etkileniyorsa ona göre sulama sistemi planlanmalıdır.

            g. Tosite sınırları. Yetiştirilecek bitkinin toksik elementlere tolerans sınırları bilinmeli ve eğer kullanılan su veya toprakta bazı elementler toksik düzeyde ise sulama sistemlerine bunu ortadan kaldırabilecek sistemler ilave edilmelidir.

            h. İzin verilen su açığı. Yetiştirilen bitki topraktaki nem düzeyi tarla kapasitesinin % kaçı olunca sulama yapılmalıdır. Bunun bilinmesi sulama aralığının tespiti açısından çok önemlidir.

            ı. Soğuktan ve diğer iklim faktörlerinden etkilenme durumu. Yetiştirilecek bitkinin özellikle soğuğa ve diğer iklim faktörlerine toleransı bilinmelidir.

            i. Ürün kalitesi ve verim durumu. Yetiştirilen bitkinin ortalama verim değeri ve kalite kriterleri bilinmelidir. Seçilen sulama sisteminden etkin olarak yararlanılıp yararlanılmadığı bu şekilde daha iyi anlaşılabilir (Anonim, 1997).

 2. Toprak Faktörleri

            a. Alınabilir su içeriği. Sulama sisteminin planlanmasında önemli bir kriterdir. Bazı hesaplamalarda kullanılması gerekir.

            b. İnfiltrasyon hızı. Sulama sistemleri planlanırken mutlaka bilinmesi gereken faktörlerden birisidir. Damlatıcı aralıkları belirlenirken infiltrasyon hızından faydalanılır.

            c. Yüzey ve yüzeyaltı drenaj durumu. Sulama  sistemleri planlanmadan önce arazinin drenaj durumu bilinmeli ve problem varsa giderilmelidir.

            d. Taban suyu derinliği. Yetiştirilecek bitki türü ve seçilecek sulama derinliği için taban suyu derinliğinin bilinmesi gerekir.

            e. Toprağın mevcut durumu. Toprağın mevcut durumunun bilinmesi, örmeğin kireç içerinin bilinmesi ileride yapılacak bazı kültürel uygulamalar açısından bize fayda sağlar.

            f. Homojenliği ve taşlılık durumu. Arazinin homojen olması yapılacak sulamanın etkin olmasını sağlar. Eğer homojen bir arazi yoksa sulama sistemi ona göre planlanmalıdır. Eğer bitki yetiştirmeye engel bir taşlılık varsa gerekli önlemler alınmalıdır.

            g. Eğimi. Arazinin eğimi sulama sistemlerinin planlanmasında çok önemli bir faktördür ve mutlaka belirlenmelidir.

            h. Yüzey ve profil tekstürü. Toprağın yüzey ve yüzeyaltı tekstürünün bilinmesi verilecek su miktarının hesaplanması için bilinmelidir.

            ı.  Strüktürü. Toprak strüktürü özellikle infiltrasyonla doğrudan ilişkilidir. Mümkünse sulama sistemleri planlanmadan önce toprak strüktürü de bilinmelidir.

            i. Verimlilik durumu. Yapılan toprak analizleri ile toprağın verimlilik durumu da belirlenmelidir.
            j. Toprağın ısısal özellikleri (Anonim, 1997).

 3. Su Faktörleri

            a. Kullanılacak suyun kalitesi. Suyun içindeki tuz, toksik elementler ve diğer artık maddelerin bilinmesi gerekir. Su kalitesi hakkında genel olarak yukarıda bilgi verilmişti. Burada damla sulamada kullanılacak suyun özellikleri hakkında kısaca bilgi verilecektir. Tablo 4'te damla sulamada kullanılacak suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri görülmektedir. 

Tablo 4. Damla sulamada kullanılacak suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri (Anonim, 1997). 

Yabancı Maddeler

Düşük

Orta

Yüksek

Fiziksel

Askıda kalan katı maddeler (ppm)

50

50-100

>100

Kimyasal

pH

7,0

7,0-8,0

>8,0

Toplam çözünmeyen maddeler(ppm)

500

500-2000

>2000

Demir (ppm)

0,1

0,1-1,5

>1,5

Mangan (ppm)

0,1

0,1-1,5

>1,5

Biyolojik

Bakteri populasyonu (adet/ml)

10.000

10.000-50.000

>50.000

             Tablo 5'te ise kullanılabilecek farklı kaynaklardan alınan suların bazı özellikleri görülmektedir.

Tablo 5. Damla sulamada kullanılabilecek farklı kaynaklardan alınan suların bazı özellikleri (Anonim, 1997).

Su Kaynağı

Fiziksel

Kimyasal

Biyolojik

Askıda kalan katı madde (ppm)

Çözünmüş katı madde (ppm)

Demir veya Mangan içeriği (ppm)

Bakteri Populasyonu (adet/ml)

Şehir suyu

1

500

0,05

10

Durgun su

300

50

0,05

10.000

Nehir suyu

70

900

0,10

4.000

Uygun su

1

1.650

0,05

40.000

             b. Su miktarı. Mevcut su miktarına göre sulama sistemi planlanmalıdır.

            c. Kaynağın durumu. Sulama sistemi planlanmadan önce su kaynağı hakkında yeterli bilgi edinilmelidir. Kaynağın uzaklığı araziye göre konumu mutlaka bilinmelidir.

            d. Yıl içinde akış rejiminde değişme olup olmadığı. Sulama sistemi planlanmadan önce mevcut suyun akış rejimi bilinmeli ve sistem suyun minimum olduğu zamandaki su miktarına göre planlanmalıdır (Anonim, 1997).

 4. İklim Faktörleri

            a. Rüzgar durumu. Sistem planlanmadan önce hakim rüzgar yönünün ve maksimum rüzgar hızının bilinmesi gerekir.

            b. Yağış durumu. Sulama sistemi kurulacak yerin yağış miktarı bilinmelidir.

            c. Yıllık yağış rejimi. Yağışın yıl içinde nasıl dağıldığının bilinmesi verilecek sulama suyu miktarının belirlenmesinde önemli bir faktördür.

            d. Işık şiddeti. Güneşlenme durumu ve ışık şiddeti bitki su tüketiminde önemli bir etkendir. Bu sebeple sulama sistemlerinin kurulacağı yerin ışık şiddeti ve güneşlenme durumu bilinmelidir (Anonim, 1997).

3. BUDAMA

Dünya'da tarımsal faaliyetlerin tarihçesi çok eski zamanlara dayanmaktadır. Tüm zamanlarda tarım, insanoğlunun temel ihtiyacı olması sebebiyle popülaritesini muhafaza etmiştir. Artan dünya nüfusu ve üretim alanlarının kısıtlı olması sebebiyle ihtiyaçlar arttıkça bilim adamları birim alandan daha fazla ürün alabilmenin yollarını aramışlardır.

Meyvecilik alanında son yıllarda kaydedilen gelişmeler ümit vericidir. Örneğin elma yetiştiriciliğinde yoğun dikime imkan sağlayan elma klon anaçlarının (M9, MM106 vb.) bulunması ve pratikte aşırı rağbet görmesi bunun en güzel örneğidir. Ancak yeni üretim tekniklerini kabul etme yanında bu tekniklerin gerektirdiği kültürel işlemleri de kabul etmek ve uygulamak çok önemlidir.

Ülkemizde yeni yeni kurulmaya başlayan modern bahçeler Ülke meyveciliği açısından olumlu gelişmeler olmakla birlikte bu bahçelerin gerektirdiği kültürel işlemlerin bilinmemesi ise son derece  düşündürücüdür. Bu kültürel işlemlerin uygulanması açısından modern bahçeler büyük kolaylıklar sağlamakta ancak bu bahçeler klasik bahçelere göre daha çok özen istemektedirler.

 Özen gösterilmesi gereken konulardan biri de budama ve terbiyedir. Gerek klasik bahçeler gerekse modern bahçelerde ilk yıllarda uygulanan terbiye işlemleri ve ağacın ömrü boyunca yapılan budama; verimi, meyve kalitesini ve ağacın sağlığını direkt  etkilemektedir. Gerektiği şekilde yapılan terbiye ve budama sonucunda;

İlerleyen yıllarda ağacın meyve yükünü taşıyacak olan dallar ağaç etrafında eşit  oranda dağıtılacağı için uygun bir taç elde edilecek,

Böyle bir taç oluşumu ile güneş ışığının ağacın iç kısımlarına maksimum girişi sağlanacağından meyve gözü oluşumu ve kaliteli meyve rengi elde edilecek,

Taç içerisinde fazlalık yaratan dal olmayacağı için zirai mücadele ilaçları iç kısımlara tam nüfuz edecek, hastalık ve zararlılarla savaşta istenilen sonuçlar alınabilecek,

Budamanın bodurlaştırıcı etkisinden dolayı budanan ağaçlar budanmayan ağaçlara daha küçük hacimli olacak, böylece hasat ve meyve seyreltmesi gibi kültürel işlemler daha kolay yapılacak,

Budama esnasında ağaç üzerinde meyve dalı seyreltmesi de yapılabildiği için özellikle periyodisiteye eğilimli olan çeşitlerde doğal olarak meyve seyreltmesi yapılmış olacaktır.

Ancak budama ve terbiye gerektiği gibi yapılmadığı taktirde büyük beklentilerle kurulan meyve bahçelerinde beklentilerin tam tersi sonuçlar ortaya çıkacaktır.    

2. BUDAMANIN AMAÇLARI

Budamanın, meyve verim ve kalitesini arttırmaya yönelik değişik amaçları vardır. Bunları maddeler halinde sıralamak gerekirse;

-         Gövde üzerinde düzenli ve dengeli bir taç oluşumu sağlamak ,

-         Meyve ağaçlarında gençlik kısırlığı denilen verimsiz dönemi mümkün olduğu kadar kısa tutmak,

-         Meyve ağaçlarının bakımını, meyvelerin derimini, zararlılarla savaş vb. teknik işleri kolaylaştırmak,

-         Kurumuş, hastalıklı, ekolojik ve mekanik etkilerle zararlanmış, kırılmış dallar ile birbiri üzerine binmiş ya da dar açılı dalları kesmek,

-         Güneş ışığının ağacın iç kısımlarına daha iyi girmesini sağlamak,

-         Periyodisite denilen ağaçların bir yıl çok, bir yıl az ürün vermesini  önlemek ve her yıl düzenli ürün almak,

-         Meyve kalitesini iyileştirmek,

-         Dikimin ilk yıllarında yapılan budama ile ilerleyen yıllardaki meyve yükünü taşıyabilecek olan dalları oluşturmak ve ağaca iyi bir şekil vermektir.

3. BUDAMA ZAMANI

Budama zamanı, meyve ağacının büyümesini, kesimlere karşı göstereceği tepkiyi, verimini ve ekonomik ömrünü etkiler. Budama kış ve yaz (yeşil ) olmak üzere iki ayrı mevsimde yapılabilir.

3.1. Kış budama zamanı

Kış budaması için en uygun dönem, ağaçların yapraklarını dökmesinden ilkbaharda gözler uyanmasına kadar geçen dönemdir. Kışı ılık geçen yerlerde meyve ağaçları kış dinlenmesine girmelerinden hemen sonra budanabilirler. Çünkü bu dönemde meyvecilik bölgelerinde içgücü yoğunluğu az olduğundan işçi bulmak daha kolaydır. Ancak kışı sert geçen yerlerde şiddetli donlardan önce, budamanın yapılması doğru olmaz. Böyle bölgelerde şiddetli donlar geçtikten sonra kış budaması yapılmalıdır. 

3.2. Yaz budama zamanı

Yaz boyunca meyve ağaçlarında sürgünlerin seyreltilmeleri, uç alma, bükme, eğme, dalların bağlanmaları, açıların genişletilmeleri veya daraltılmaları gibi yapılan işlemlerin tümüne yaz budaması denir.

Meyve ağaçlarında, yaz budaması ilkbahar gelişme periyodu geçtikten ve yaz gelişme periyodu içerisinde sürgünler odunsulaşmaya başladıktan sonra yapılabilir. Genellikle ağaçlar üzerinde şekli bozan, büyümeleri istenmeyen gelişmeleri  ana dalların zararına olan dallar kesilerek çıkartılabilir yada eğilip bükülebilir. Bazı dallar da açıları genişletilerek gelişmeleri sınırlanabilir.

Yaz budaması özellikle meyve ağaçlarının şekillendirme yıllarında yapılması gerekli olan önemli bir teknik işlemdir. Meyve tür ve çeşidine göre değişmekle birlikte 4-6 yıl içerisinde uygulanan terbiye sisteminin gerektirdiği taç yapısı oluşturulmalıdır. Şekillendirme devresi dediğimiz bu ilk 4-6 yıl içerisinde yaz budaması ile; ileriki yıllarda ağır meyve yükünü taşıyacak olan ana dalları seçmek, dik büyüyen dalların açısını genişletmek, ölü göz oluşturan ve dallanma problemi olan ağaçlarda uç alma yapmak, iç kısımlarda gölgeleme sağlayarak meyve renginin gelişimini engelleyen obur dalları çıkarmak, gövde üzerinde taçlanmanın başladığı noktanın altında kalan sürgünler ile dip sürgünlerini temizlemek gibi işlemler yapılabilmektedir. 

Yaz budaması yaparken meyve/yaprak oranına dikkat edilmelidir. Ağaç üzerinde meyveleri besleyecek oranda yaprak alanı mutlaka bırakılmalıdır. Aksi takdirde meyvelerin, küçük ve kalitesiz olması, güneş yanığından zararlanmaları kaçınılmazdır.

4. BUDAMA ARAÇLARININ DEZENFEKSİYONU

Ağaçları budamadan önce dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan biri de malzemelerin temizliğidir.

Budama yaparken kullandığımız aletler eğer dezenfekte edilmezse ağaçtan ağaca, bahçeden bahçeye hastalıkların bulaşmasına neden olabilirler. Çok basit yöntemlerle budama aletlerinin dezenfeksiyonu sağlanabilmektedir. Piyasa da ticari olarak satılan çamaşır suları bu iş için kullanılan en pratik solüsyondur. Çamaşır suyunun bir kısımına karşılık 5 kısım su katılarak oluşturulan solüsyonla gayet sağlıklı bir dezenfeksiyon sağlanabilir. Bu karışımla budamada kullandığımız makaslar, testereler vb. bir bahçeden diğerine geçerken veya hastalıklı olduğundan şüphelendiğimiz ağaçların budanmasından sonra temizlenmesi gerekir. Böylece hastalıkların diğer ağaçlara ve bölgelere bulaşması önlenmiş olacaktır.

 5. BUDAMANIN TEMEL PRENSİPLERİ

         Budamanın bir bilim dalı olduğu ve mutlak uyulması gereken  kurallarının olduğu baştan kabul edilmelidir. Bu bölümde genel budama prensipleri ve gerekçelerinden bahsedilecektir. Buradaki prensiplerin genel anlamda pratik hale dönüşmesi ise yıldan yıla yapılan budamalar ile tecrübe kazanan kişilerin becerisine bağlıdır. Bilgiyi, deneyimi ve uygulamaya aktarmayı bir bütün halinde birleştirebilen ve ağacı okuyabilenler budamada başarılı olmaktadırlar. 

 

a. Şekillendirme devresinde budama işlemleri odun dallarına uygulanmalı, zorunlu olmadıkça meyve dallarına dokunulmamalıdır.

 Böylece meyve ağaçlarına iyi bir şekil verileceği gibi erken meyveye yatması sağlanır. Aksi işlemlerde ise düzensiz şekillenmelere ve ağaçlarını gençlik kısırlığı döneminin uzamasına neden olunur.                                       

b. Budanacak olan ağaç toplu incelenmeli  ve her dal ayrı ayrı ele alınmalıdır.

c. Gövde üzerinde tacı oluşturan ana dallar aynı yükseklikte ve eşit kuvvette olmalı, merkezi eksen etrafında eşit açılarla dağıtılmalıdır.

  

Şekil 1'de lider etrafında ana dalların dağılımı görülmektedir. Doğru taç oluşumunda gelişme kuvvetleri aynı ve lider etrafında eşit açılarla dağılmış  beş adet dal seçilmiş, böylece çok ideal bir kat oluşturmuştur. Yanlış olan taç oluşumunda ise yan dallar çok sık olduğu için birbirini gölgeleyeceğinden ve kültürel işlemleri, özellikle de ilaçlamayı zorlaştıracağından ideal bir taç oluşturulamamıştır.

d. Ana dalların gövde ile yaptıkları açılar 45-60o olmalıdır. Dar açılı olan dalların direnci zayıf olduğu için çabuk kırılır.

Şekil 2'de görüldüğü gibi bir dalı dik olarak bıraktığımızda, o dalda vegetatif gelişme çok kuvvetli olur ve meyveye geç yatar. Yere paralel olarak gelişen dallarda bol miktarda ve kalitesiz meyve oluşur ve vegetatif gelişme de zayıf kalır. Fakat 45-60 o  lik bir açı ile gelişen dallarda vegetatif ve generatif faaliyet dengeli olmaktadır.  

e. Ne kadar dik büyüme o kadar az ve geç meyvelenme, ne kadar yayvan büyüme o kadar erken ve çok meyvelenme olur.

f. Yardımcı dal oluşumuna özen gösterilmelidir.

Yardımcı dallar ana dallar üzerinde mümkün olduğu kadar eşit uzaklıkta ve aynı yönde bırakılmalıdır. Ayrıca ana dallar ile yardımcı dallar arasında vegetatif gelişme bakımından rekabet olmamalıdır ve şekil bakımından düzenli gelişmelerini sağlayabilmek için yardımcı dallar, ana dalların büyüme noktasından 15-25 cm. daha aşağıda seçilmelidir. Ayrıca ana dallar ile yardımcı dallar arasında 45o lik açı olmasına dikkat etmek gerekir.                                 

 g. Dalları kısa kesmek vegetatif gelişmeyi, hiç kesmemek ya da uzun bırakmak da generatif faaliyetleri teşvik eder.

Bir dalı keserek kısaltmış olunduğu sanılmamalıdır. Büyüme döneminde kesim şiddetiyle doğru orantılı olarak kesim noktasının altından sürgün büyümesi olacağı unutulmamalıdır.

 

h. Aynı noktadan yan yana büyüyen aynı kuvvette dalların gelişmesine izin verilmemeli, geniş açılı dal bırakılarak dar açılı olan çıkarılmalıdır.

Özellikle lidere rakip olacak şekilde bir çatallaşmaya izin verilmemelidir. Uygun olan lider olarak seçildikten sonra diğeri dipten çıkarılmalıdır.

Lider üzerinde aynı noktadan çıkan ana dallardan biri de mutlaka çıkarılmalıdır. Tercihen geniş açılı olan dal bırakılır, dar açılı olan çıkarılmalıdır.

ı. Meyve ağaçlarında türler ve çeşitler arasında gelişme bakımından, oluşturdukları dal ve dalcık sayıları bakımından ve çiçek tomurcuklarını oluşturdukları yerler bakımından farklılıklar bulunmaktadır.

Bu sebeple türler ve çeşitler ayrı ayrı incelenmelidir. Aşağıda gelişme karakterleri birbirinden farklı 4 adet elma çeşidi görülmektedir.

Imparatore elma çeşidi ölü göz oluşturma ve dalların uç kısımlarında meyve verme eğilimli bir çeşittir. Dal ve dalcık oluşumunu arttırmak için biraz daha sert budama istemektedir. Ayrıca yaz budaması ihmal edilmemelidir.

Jonafree elma çeşidi görülmektedir. Bu çeşitte de dallar durgun budama esnasında uzun bırakıldığı takdirde ölü göz oluşturmaktadır. Aynı şekilde dalları kısa bırakmalı, mutlaka dal açıları genişletilmeli ve yaz budaması ihmal edilmemelidir.

       spur gelişme karakterindeki S.Early Stripe elma çeşidi görülmektedir. Spur çeşitler genel itibariyle ana dallar ve gövde üzerindeki spurlar üzerinde meyve meydana getirirler. Budama esnasında yardımcı dal oluşumu sağlamak için ana dallar üzerinde tepe kesimi yapılmalıdır.

j.  Bir kesim yaparken dikkat edilmesi gereken noktalar vardır.

 

 

Genellikle budamacılar kesim noktalarını doğru olarak tespit etseler bile kesim hataları yapmaktadırlar. Tepe kesimi yaparken dışa bakan bir göz üzerinden ve meyilli bir kesim yapılır. Böyle bir kesimi göze zarar vermeden yapmak önemlidir.

Eğer seyreltme kesimi yapılacaksa, çıkarılacak olan dalın gövde ile birleştiği yerde besin maddelerinin depolandığı şişkinliğin hemen üzerinden kesmek gerekmektedir. Böylece kesim noktasında oluşan yara yeri daha çabuk kapanmaktadır.

k. Kesim noktasında "Tırnak" bırakmamaya özen gösterilmelidir.

Çünkü tırnaklı kesimler kolay kapanmadığı için bu noktadan aşağı doğru kurumalar olmakta ve kapanmayan yara yerleri hastalık ve zararlıların ağaca girişini kolaylaştırmaktadır.

 

 

l. Budamanın bir ışık yönetimi olduğu unutulmamalıdır.

Budamada en önemli noktalardan birisi de ağacın dengesini bozmamak şartıyla iç kısımlara mümkün olduğu kadar fazla ışık girmesini sağlamaktır.

Bunu sağlamanın yollarından birisi de bodur anaç kullanmaktır. Bodur anaçlar daha küçük bir taç hacmi oluşturduğundan toplam taç hacmi içerisinde gölgelenen alan da daha az olmaktadır.

Örneğin 3 m. büyüklüğünde bir ağaçta gölgelenen alan % 1,6 iken 6,5 m büyüklüğünde bir ağaçta % 24,4 tür. Ağaç şekli de ağacın güneş ışığın faydalanmasını etkilemektedir. Koni şeklindeki ağaçlar güneşten en iyi faydalanma sağlamaktadır.

6. BAZI BUDAMA TEKNİKLERİ

a-Ağacın bir yanında dal oluşmadığı durumlarda.

Böyle bir durumda, dal çevresinin 1/3'ü kadarlık kısmı bir gözün 1 cm. kadar üzerinden  kabuk boyunca odun kısmına kadar halka şeklinde kesilir. Bu uygulama genellikle çentiğin altındaki tomurcuğun sürmesini sağlar (Resim 7). Bu uygulama çiçeklenme başlangıcından 3-4 hafta önce yapılabilir. Kesim işleminin yeterli derinlikte, kabuk tabakası boyunca olmasına dikkat edilmelidir.

 

Bazı meyve tür ve çeşitlerinde ağaçlar ilk yıllarda terbiye edilirken uygun olan taç yapısını oluşturmak için istenilen dallar teşekkül etmemektedir. Bu gibi durumlarla karşılaşıldığında üreticiler istenilen noktadan dal çıkarmak için bu tekniğe baş vurabilirler.

b. Bir sürgünün, çok kuvvetli veya yaşlanmış olduğu veya mekanik etkilerle zararlanmış olduğu için  çıkarılması gerekebilir. Eğer aynı noktadan tekrar bir sürgün çıkması isteniyorsa "Üçgen kesim" tekniği uygulanmalıdır.

İlk yıllarda ağaca verilen şeklin, ağacın tam verim çağında çok önemli olduğundan daha önceki konularda bahsedilmişti. Fakat üreticiler ne kadar dikkat ederlerse etsinler bazen çeşidin gelişme karakterinden kaynaklanan sorunlarla karşılaşabilirler. Bu sorunlardan biri de geniş açılı dalların seçilmesi ve oluşturulması sırasında ortaya çıkar. Örneğin Granny Smith elma çeşidi çok dik gelişen bir çeşittir. İlk 4-5 yıl ağaçlara uygulanan dal açma işlemleri çok önemlidir. Fakat ağaç üzerinde bazı dallar istenilen noktadan çıkmasına rağmen açısı genişletilememekte ve zorlandığında ise kırılmaktadır. Böyle bir durumda Üçgen kesim yapılabilir. Üçgen kesim sonucu hem aynı noktadan tekrar dal çıkışı sağlanır hem de çıkan dal geniş açılı olur.  

7. MEYVE AĞAÇLARINDA GÖZLER VE DALLAR

Budama ile ağaç üzerindeki istenmeyen ve şekil bozukluğu meydana getiren dallar çıkarılmaktadır. Ayrıca ağaç üzerindeki meyve gözleri ve dalları budamanın şiddetini etkilemektedir. Budama yapan bir üreticinin ağaç üzerinde hangi dalın meyve dalı hangi dalın odun dalı olduğunu ayrıca ilkbaharda gelişme periyodu başladığı zaman bir gözden çiçek mi, sürgün mü, yaprak mı çıkacağını bilmesi gerekir. Bu sebeple kısaca gözlerden ve dallardan bahsetmekte fayda vardır.

 

7.1. Elmada Gözler ve Dallar

1.Gözler:

Gözler, etrafı tüy ve pullarla çevrilerek dış etkenlerden korunmuş büyüme noktalarıdır. Meyve ağaçlarında dal, yaprak ve çiçekleri oluştururlar. Yaprak, sürgün ve çiçek gözleri olarak ayrılabilirler.

Yaprak gözleri, basık, üçgen yada hafif kabarık, sivri, oval şekillerde olabilir. Elmada bir yıl önceki sürgünün yaprak koltuklarında oluşur. Sürgün gözleri, büyüme noktalarında olduğu gibi odun dallarının uzun ekseni üzerinde de oluşur. Çiçek gözleri, meyve dallarında bulunur. İri, yuvarlak, kabarık veya oval olabilir. Elmada çiçek ve yaprakları oluşturur.

2. Dallar:   

Yumuşak Çekirdekli Meyve Ağaçlarında Meyve Dalları:

1-Topuz: Boğum araları birbirine çok yakın olan meyve dalıdır. Boyları 1-2 mm. den 8 cm. e kadar değişebilir.Genellikle odun gözleriyle son bulur. İlk oluştukları yıl içerisinde topuzların üzerinde rozet şeklinde 2-5 adet küçük yaprak vardır. Çeşit özelliğine ve bakım beslemeye bağlı olarak 1-10 yılda meyve gözüne döner.

2-Lamburt: Topuzların uçlarındaki odun gözünün meyve gözüne dönüşmesiyle oluşur. 2-3 ya da daha yaşlı dallar üzerinde bulunur.

3-Kese: Yedek besin maddelerinin depo edildikleri dallardır. Topuzların uç kısımlarında oluşur. Üzerinde topuz, lamburt ve kargılar bulunabilir. Meyveler, keseler büyükse büyük, küçükse küçük olur.

4-Kargı:  5-20 cm. uzunluğundaki meyve dallarıdır. Üzerinde meyve gözü bulunanlar taçlı kargıdır. Kargıların ucunda bazen odun gözlerine bazen de bazı armutlarda dikenlere rastlanabilir. Bunların meyve gözüne dönüşmesi 1-10 yılda olur. Kargıların üzerindeki odun gözleri de zamanla topuz ve lamburtlara dönüşebilir.

5-Dalcık: Kargı ile odun dalı arasında bir meyve dalıdır, meyve gözü ile sonuçlanır. Budamada zorunluluk olmadıkça dokunulmamalıdır. Meyve ağaçlarının ilk yıllarında taç yapısını oluşturmak için dalcıkların ucundaki meyve gözleri alınmalıdır.

6-Çıtanak: Topuz, lamburt, kese ve kargıların bir arada olmasıyla oluşur. Daha çok yaşlı ağaçlarda görülür. Ağaçta fazla miktarda bulunması ağacın yaşlanmasına işarettir. Gençleştirme budaması sırasında bunların bir kısmı çıkarılmalıdır.

 7.2.Şeftali'de Gözler ve Dallar:

1-Dallar:

a-     Obur dallar: Ağacın yaşlı kısımlarından çıkan, kuvvetli büyüyen, boğum araları uzun, gevşek dokulu çiçek gözü yapmayan dallardır. Budama sırasında çıkarılmalıdır.

b-     Odun dalları: Ağacın iskeletini kuran dallardır. Boğum araları uzun olmakla birlikte obur dallardaki kadar uzun değildir. Üzerlerinde odun gözleri vardır.

c-     İyi Meyve Dalları: Bu dallarda dal boyunca değişik aralıklarla üçer göz vardır. Bu gözlerden ortadaki ince ve sivri olanı odun gözüdür. Diğer iki göz ise çiçek gözüdür. Bu gözler uyandığı zaman her bir göz grubunda hem çiçek hemde sürgün oluşur. Vegetatif ve generatif faaliyet bu dallarda dengeli olduğu için iyi meyve dalı denir.

d- Kötü Meyve Dalları: Bu dallarda dal boyunca ve değişik aralıklarla birer çiçek gözü vardır. Yalnız tepedeki göz odun gözüdür. Beslenme şartlarının kötü olması nedeniyle bu dallar az meyve verir, meyvenin kalitesi de iyi olmaz.

e-     Karışık Meyve Dalları: İyi meyve dalları ile kötü meyve dalları arasındadır. Böyle dallarda üçlü gözler tek tek odun ve meyve gözleri şeklinde yer almaktadır.

f-      Buket Dalları:Şeftalide bu tip dallara çok rastlanmaz. Daha çok tacın uygun olmayan yerlerinde teşekkül eder.

 

2-Gözler:

a-      Odun Gözleri: Meyve gözlerine göre daha ince ve küçüktür. Üzerleri bol tüylüdür. Açıldıklarında bunlardan sürgün veya yapraklar meydana gelir.

b-      Meyve Gözleri: İri, uzunca, yuvarlak, dolgun gözlerdir. Üzerleri sık tüylüdür. Genellikle her gözde bir çiçek bulunur. Yaprak yeri bulunmaz. Meyve gözleri tek tek veya bir kaçı bir arada bulunur. Meyve gözleri odun gözlerine göre daha erken sürer.

7.3. Kiraz ve Vişne'de Gözler ve Dallar:

1.Dallar:

Kirazda dallar düzgün ve boğum araları uzundur. Dalcıkların dip tarafında çiçek, uca doğru yaprak gözleri bulunur. Buketler çoğunlukla ikinci yıl teşekkül eder. Sürgün ucu bir odun gözü ile biter.

Vişnelerde dalcıklar genellikle kirazlara göre daha ince ve yay gibi olup sarkıktır. Üzerlerinde çiçek vardır ve uçlarında sürgün gözü bulunur. Kirazlara göre daha çok buket dalları meydana gelir ve buketler genelde ikinci yıl teşekkül eder. Daha yaşlı dallar üzerinde de buket dalları meydana gelir. Çok dalcık teşekkül ettiği için ağacın tacı çalımsı görünür.

2.Gözler:

a-     Odun Gözleri: Meyve gözlerine göre daha ince ve küçüktür. Sürgün ucunda veya dalcığın uca yakın kısmında meydana gelir.

b-     Meyve Gözleri: Odun gözlerine göre daha iri ve dolguncadır. Dalcıklarda yan gözler halinde bulunur. Buket dallarında ise ortada bir sürgün gözü bunun etrafında meyve gözleri sıralanır. 

  

8. BUDAMA YARALARINA YAPILACAK İŞLEMLER

Budama işlemlerinin büyük bir kısmını, özellikle de kış budamalarını, kesimler oluşturmaktadır. Kesim noktasında oluşturulan yaranın iyileşmesini ağacın kuvveti, bakım ve besleme şartları, kesilen dalın kalınlığı gibi bir çok faktör etkiler.

Kuvvetli gelişen ağaçlar zayıf gelişenlere göre yarayı daha çabuk kapatırlar. Yaralara, macun veya diğer dezenfektanlardan biri ile muamele edilmelidir. İyi kesilmiş ve çabuk kapanan 5 cm. den küçük yaralara macun sürmek gerekmeyebilir.

Yaralara sürülecek macun şöyle hazırlanır; 200 g. iç yağı eritilir. Daha sonra 200 g. balmumu, 200 g. reçine ve 100 g. zift katılır. Hazırlanan eriyik ateşten indirilir. 45 oC'ye gelince kadar içine yavaş yavaş alkol karıştırılır. Kabarma başlayınca  alkol karıştırma işlemine son verilir. Hazırlanan macun soğumadan kavanozlara doldurulur. Gerektiğinde kullanıma hazırdır.

9. BUDAMA ARTIKLARINA YAPILACAK İŞLEMLER

Budama artıkları, hastalık ve zararlılar için uygun kışlama yerleri olduğundan gelecek senenin enfeksiyon kaynağını oluşturmaktadır. Bahçedeki budama artıklarının ve yaprakların toplanıp yakılması gelecek senenin hastalık ve zararlı yönünden enfeksiyon kaynağının azalmasına neden olacaktır. Örneğin, elma yetiştiriciliği için önemli bir zararlı olan elma iç kurdu olgun larvaları, yazıcı böcekler, kırmızı örümcek erginleri vs. kışı, budama artıkları, dökülen yaprakların alt kısımları vb. ortamlarda geçirirler.  

10. TERBİYE SİSTEMLERİ

Ülkemizde meyve yetiştiriciliği son yıllara kadar tamamen klasik usuller dediğimiz yöntemlerle yapılmakta idi. Özellikle son yıllarda meyvecilik alanında kaydedilen ilerlemeler babadan kalma yöntemlerle üretim yapmanın çok karlı olmadığını, sadece aile ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı kaldığını gözler önüne sermiştir. Üreticilerin yıldan yıla artan modern meyve bahçesi kurma istek ve hevesleri Ülkemizde meyvecilik alanında bir dönüm noktasına yaklaşıldığının göstergesidir.  Özellikle son yıllarda kullanımı artan tam bodur anaçlar sayesinde ise yoğun meyvecilik kavramı oluşmuş, meyve yetiştiriciliğinin amaçlarına ulaşma yolunda önemli  mesafe kat edilmiştir. 

Bilindiği gibi meyve yetiştiriciliğinde amaç;

-          Her yıl ve düzenli ürün elde etmek,

-          Dikimin ilk yıllarında verime yatmalarını sağlamak,

-          Birim alandan daha fazla ürün elde etmek,

-          Budama ve meyve seyreltmesi gibi kültürel işlemlerin daha kolay ve ekonomik yapılabilmesini sağlamak,

-          Hastalık ve zararlılarla kolay, ucuz ve daha etkin bir şekilde mücadele etmek,

-          İnsan gücü ve üretim giderlerinin azaltılıp kaliteli, bir örnek ürün elde ederek pazarlanan meyve oranını arttırmaktır.

Bu amaçlara ulaşmak için uygun bir bahçe tesisi yanında modern meyveciliğin gerektirdiği kültürel işlemlerin tamamını uygulamak gereklidir. Bu gereklerden biri de hiç şüphe yok ki budama ve terbiye işlemleridir. İlk yıllarda ağaca uygun terbiye sisteminin seçilmesi ve uygulanması, ilerleyen yıllarda da optimum verimi almak için periyodik olarak yapılan verim budamaları ağaç için hayati öneme sahiptir.

Bu başlık altında meyve tür ve çeşitlerine göre değişen 3 farklı terbiye sistemi ayrıntılı olarak incelenecektir.   

10.1. Merkezi Lider Terbiye Sistemi

Merkezi lider terbiye sistemi destek sistemi kullanılmadan serbest olarak ayakta durabilen elma ağaçlarında (MM 106, MM 111, M 109 ve çöğür anaçlı) ve kiraz ağaçlarında çok rahatlıkla uygulanabilen bir terbiye sistemidir.

Avrupa grubu erikler  (Stanley, President, Angeleno gibi) daha çok dik ve dik yayvan geliştiklerinden bunlara da merkezi lider terbiye sistemi uygulanmaktadır.

Ayrıca çok önemli olan konulardan biri de kiraz ağaçlarında budamadır. Kiraz, yıllardır budanmadan yetiştiriciliği yapılan bir meyve türü olarak bilinmeydi. Fakat son yıllarda yapılan araştırmalar, kiraz ağaçlarının budanmasında herhangi bir sakınca olmadığını, yıldan yıla yapılan ılımlı budamalara çok iyi tepki verdiğini ve ilk yıllardaki terbiye işlemlerinin meyve verim ve kalitesini arttırdığını göstermiştir. 

10.1.1. Verilebilecek Sıra Arası ve Sıra Üzeri Mesafeler

Dikim mesafeleri anacın kuvvetine, üzerine aşılı olan çeşidin kuvvetine, toprak yapısına, ilaçlamada ve toprak işlemede kullanılan aletin iş genişliğine vb. göre değişmektedir. Düzenli olarak ağaçlara budama yapılması ve uygulanan terbiye sistemi dikim mesafesinin belirlenmesinde direk etkili olmaktadır. Bu sebeple yetiştiricilere bir fikir vermesi açısından bazı meyve türlerinde uygulanabilecek dikim mesafeleri verilmiştir.

Tablo 1. Bazı anaçların önerilen dikim aralık ve mesafeleri

Meyve Türü

Anaç

Çeşit

Sıra Arası X Sıra Üzeri Mesafe

Elma

MM 106

Golden Delicious

4 x 3

Elma

MM 111

Golden Delicious

5 x 4

Elma

Çöğür

Golden Delicious

7 x 7

Kiraz

Kuş Kirazı

0900 Ziraat

 

Kiraz

İdris

0900 Ziraat

 

Erik

   

Erik

   

10.1.2. Fidanların Dikimi ve İlk Gelişme Yılı

         Dikim, sonbaharda ağaçların yaprak dökümünden    ilkbaharda gözler uyanıncaya kadar olan sürede yapılabilir. Dikilecek olan fidanların sağlıklı, ortalama olarak 1,5 cm. çapında ve 1-1,5 m. uzunluğunda olmasına dikkat edilmelidir. Aşırı kalın fidanların iyi fidan olduğu görüşü çok yanlış bir görüştür.

Meyve bahçesinde dikilecek fidan dallı veya kamçı şeklinde dalsız olabilir. Dikim sistemine göre açılan çukurlara, aşı noktası toprak yüzeyinin 5-10 cm yukarısında olacak şekilde fidanlar dikilir. Eğer fidan kamçı şeklinde dalsız fidan ise dikimden sonra 75 cm. den tepesi vurulur.

Dikimi takip eden ilkbahar gelişme periyodunda kesim noktasının altındaki gözler sürmeye başlayacaktır. Bu devrede ağaçların şekillendirilmesine başlanılır. 

Haziran ayının başı-ortasından itibaren sürgünler yaklaşık 7,5-10 cm olunca yaz budaması yapılabilir. İlk iş olarak dik büyüyen fidanın en üstündeki sürgün lider olarak seçilir.

Özellikle dar açıyla çıkan dallar dal açıcılarla (kürdan, mandal, kamış vs.) genişletilmelidir. Dalsız bir fidan dikildiğinde yaz aylarında oluşan sürgünlerden 3-6 adet ana dal seçilir, tercihen 5 adet olmalıdır. Seçilen ana dalların gövde üzerinde eşit açı ve mesafelerle dağıtılması, ilerleyen yıllarda birbirini gölgelememesi açısından önemlidir. Gövde üzerinde ana dallar arasında yaklaşık olarak 7,5-20 cm. lik bir mesafe bulunmalıdır.  Seçilen dallar dışındaki yan sürgünler ve liderle rekabet eden dallar dipten çıkartılır. Özellikle lider olarak seçilen en üstteki dalın altındaki 1-2 sürgün çok kuvvetli ve dik büyümektedir. Bu dallara dokunulmadan bırakılırsa lider ile aynı kuvvette gelişeceklerinden ilerleyen yıllarda problem çıkarırlar. Bu sebeple mümkünse bu sürgünler ıslah edilmeli (açısı genişletilerek), mümkün değilse dipten çıkarılmalıdır. Böylece birinci kat oluşturulmuş olur. En alt dal ile toprak yüzeyi mesafesi arası en az 45 cm olmalıdır.

10.1.3. İkinci Yıl Budama ve Terbiye

Ağaçlar yapraklarını döktükten sonra durgun dönemde birinci katı oluşturan dalların en üstündekinin 50-60 cm yukarısından liderin tepesi vurulmalıdır. Ana dallarda 1/3-1/4 oranında bir tepe kesimi uygulanır. Ana dallar,  liderden hem daha aşağıda hem de daha ince olmalıdır.

 Fidan üzerinde istenilen bir dal oluşumu olmamışsa, yani 3 daldan daha az dal varsa bu dallar dipten çıkarılır ve liderin tepesi 75 cm. den tekrar kesilir. 

İlkbahar gelişme periyodunda da kesim noktalarının altındaki gözler sürmeye başlar. Merkezi lider terbiye sisteminin esasını "Katlar" oluşturmaktadır. Yani merkezi lider üzerinde alt taraftan üst tarafa doğru azalan sayıda dallardan oluşan 3-4 adet kat oluşturulmalıdır.

Bu amaçla birinci katın 50-60 cm üzerinde ikinci bir kat oluşturulmalıdır. İkinci katı oluşturan ana dalların birinci katı gölgelememesi için daha az sayıda ve daha kısa olması gereklidir. Örneğin ilk katta 5 ana dal seçilmişse ikinci katta 4 adet seçilmelidir. Hem 1. kattaki hem de 2. kattaki ana dallardan dik gelişenlerin açıları gelişme periyodunda genişletilmelidir.

10.1.4. Üçüncü Yıl Budama ve Terbiye

Yeni oluşturulan ikinci katın dalları birinci kattaki dallardan daha kısa olmalıdır.Böylece alttaki dallar gölgelenmez. Ana dalların uçları 1/3 oranında kısaltılmalıdır. Bu tip bir budama ile piramit şekli  elde edilir. Alt kattaki ana dallar üzerinde oluşturulan yardımcı dallar aynı yönde bırakılmalı, simetriye dikkat edilmelidir.

Ağaç üzerinde mekanik etkilerle zararlanmış, kırılmış, hastalıklı olan dallar varsa çıkarılır. Genel bir kural olarak çok ince olan dallara dokunulmaz. Ağaç üzerinde gereğinden fazla kesim yapmanın, fayda dan çok zarar getirdiği unutulmamalıdır. 

İlkbahar gelişme periyodunda da önceki yıllarda yapılan işlemlere devam edilmelidir.

10.1.5. Dördüncü Yıl Budama ve Terbiye

Geçmiş yıllarda yapılan işlemlere devam edilir. Ağaçların şekil verme işlemi 4 - 6 yılda   tamamlanmalıdır. Fakat çok fazla acele edilmemesinde de fayda vardır çünkü çeşitler arasında gelişme bakımından farklılıklar bulunmaktadır ve istenilen ağaç şekli her zaman kısa bir zamanda oluşturulamayabilir.

Ana dallar üzerinde yardımcı dalların oluşabilmesi için her yıl ana dallarda  ve liderde 1/3 oranında tepe kesimi uygulanır. Meyve türüne,  çeşide, toprak ve iklim durumuna göre olgun verim çağında bir ağaçta 3-4 kat bulunması gerekir. Örneğin MM 106 anaçlı bir elma ağacında 3 kat ve 10-12 adet ana dal, kuş kirazı anaçlı kiraz ağacında ise 3-4 kat ve 16-21 adet ana dal idealdir.

10.1.6. Verim Çağındaki Ağaçlarda Budama

İdeal şekli ve yapısı oluştuktan sonra ağaçlara uygulanan budama optimum verim almaya yöneliktir.

Ölü dallar, hastalıklı ve kırılmış dallar seçilerek budanır. Dar açılı ve dik büyüyen dallar, yaz budaması ile değil kış budaması esnasında çıkarılır.  Lider her yıl zayıf bir yan dal üzerinden kesilerek yenisi ile değiştirilir.

Ana dalların her biri ayrı ayrı ele alınarak budanır, bir birini gölgeleyen ve yere değen dallar çıkarılır. Ağacın iç kısımlarına maksimum ışığın girmesi sağlanmalıdır.

Komşu ağacın ana dallarına değen dallar, çok uzun olan dallar da zayıf bir dal üzerinden geriye kesim uygulanır.

    

10.2. Goble Terbiye Sistemi

Meyve yetiştiriciliğinde uzun yıllardır kullanılan bir terbiye sistemidir. Özellikle gelişme karakterinin uygun olması sebebiyle şeftali, Can ve japon grubu erikler, ayva ve bazı armut çeşitlerinde çok rahatlıkla uygulanabilmektedir.

10.2.1. Dikim Yılı

Şeftali, nektarin ve erik ağaçlarının terbiyesi ilk 3-4 yıl içerisinde yapılmalıdır.

İstenilen ve önceden planlanmış olan dikim aralıklarına göre dikilmiş olan fidanların tepeleri 45-50 cm. den kesilir. Tepe kesiminin yapıldığı yükseklik ana dalların çıkış noktasını belirlemektedir. Çok yüksek yapılan tepe kesimleri hasat, budama ve seyreltme işlemlerini güçleştirmektedir. Tepe kesim noktasının altındaki  sürgünler, üzerinde 1-2 göz kalacak şekilde budanır.

Takip eden büyüme periyodunda ana dal olacak olan sürgünler gelişmeye başlarlar. Tam verime yattığı zaman ağır meyve yükünü taşıyacak olan dalların şekillendirilmesine ilk yıllarda özen gösterilmelidir. Fidanların sağlıklı büyümesi için budama ve terbiye işlemleri yanında diğer kültürel işlemlerinde aksatılmadan yürütülmesi çok önemlidir. Gelişme periyodu içerisinde sürgün uzunlukları 15-20 cm. olduğunda fidanlarda şekillendirmeye başlanır. Fidanlar üzerinde merkezden eşit açılarla dağılmış, birbirini gölgelemeyen 3-5 adet  ana dal seçilir. Seçilen daların aynı noktadan çıkmamasına özen gösterilmelidir. Bunun dışındaki dallar ya dipten çıkarılır ya da eğilip bükülerek gelişmeden alıkoyulur.

Tür ve çeşide göre değişmekle birlikte bazı ağaçlar dik gelişme eğilimindedir. Genel olarak şeftali ve nektarinler yayvan, bazı erikler dik büyüme temayülündedir. Dik büyüyen bazı erik çeşitlerinde sürgünler büyüme sezonunda zorla dışa doğru çekilip eğilerek şekillendirilir. Dik gelişen dalların yatay ile 30-45 derecelik açı yapacak şekilde açılarının genişletilmesi gerekmektedir. Dallarda yapılan açı genişletmeler ana dalların gövde ile bağlantısını kuvvetlendirir, dalların gelişmesini zayıflatır, dallar üzerinde meyve gözlerinin oluşumunu hızlandırır ve iç kısımlara güneş ışığının nüfuzunu arttırır.    

10.2.2. İkinci Yıl

Kış sezonunda bölgenin iklim durumuna göre sert kış soğukları geçtikten sonra budama yapılır. Fakat meyve tür ve çeşidine göre budama istekleri farklı olmaktadır.

Şeftali ve nektarin ağaçlarının çatısını oluşturacak ana dallar istenen yükseklikte yardımcı dalları meydana getirmesi için tepeden budanırlar. Bu budamalar yaklaşık olarak çatal yerinden 50-90 cm. yukarıdan yapılır.

         Erik ağaçları çoğunlukla dik gelişmektedirler. Birinci büyüme sezonunun sonunda seçilen ana dalların tepeleri durgun dönemde (kış dönemi) budanır. Ayrıca zararlanmış, hastalıklı, gelişmesi ana dalların zararına olan, aşırı dik büyüyen  ve iç kısımlarda gölgeleme meydana getiren dallar dipten çıkarılır. 

         Takip eden gelişme döneminde ana dallar üzerindeki kesim noktalarının altından yeni sürgünler sürmeye başlayacaktır. Ana dallar üzerinde bu yeni sürgünlerden yardımcı dallar seçilir. Yardımcı dallar, ağacın gelişme durumuna göre her ana dal üzerinde 1-2 adet seçilmeli ve hepsi aynı yöne bakmalıdır.

Dik gelişen dalların açılarının genişletilmesine devam edilir.

10.2.3. Üçüncü Yıl

Durgun dönemde ağaların şekillendirilmesine devam edilir. Bir önceki dönemde seçilmiş olan yan dallar ile birlikte ana dalların tepeleri budanır. Kış budaması esnasında çok dik gelişen çeşitlerde iç kısımları açmak amacıyla ana dallarda çelme yapılabilir.    

         10.2.4. Daha sonraki yıllar:

4 yıllık büyüme ve budamadan sonra bir ağacın çatal noktasından çıkan 3-4 ana dal ile toprak seviyesinden 100-130 cm. yukarıda 5-8 adet yardımcı dalı bulunur. Ağacın merkezi güneş ışığının girmesi için açık tutulmalıdır.   

         Uygun bir taç hacmi oluşturan üreticiler bu aşamadan sonra ağaçlarını optimum verim almak için budarlar. Daha önce de anlatıldığı gibi her meyve tür ve çeşidinin budama istekleri birbirinden farklıdır.

         Şeftali ağaçları diğer meyve ağaçlarına göre daha sert budanmak ister. Sebebi meyvelerin bir yaşlı dallar üzerinde teşekkül etmesi ve normal bir ürün alınabilmesi için bir yaşlı sürgünlerin yeterli ölçüde sağlanması zorunluluğudur. Ağaç üzerindeki tüm meyve dalları her yıl kış budamasıyla seyreltilmelidir. Geçen yıl teşekkül etmiş ve o yıl meyve verecek olan dallar 2-8 göz üzerinden budanır. Ayrıca odun dalları da ertesi yılın meyve verecek olan dallarını oluşturmak için 2 göz üzerinden kesilir.

         Erik ağaçlarında meyveler bir önceki yılda teşekkül eden sürgünlerle daha yaşlı dallar üzerinde meydana gelir. Şeftalideki gibi devamlı bir meyve budamasına ihtiyaç yoktur. Budama daha çok dalların seyreltilmesi, kurularının alınması, obur dalların çıkartılması şeklinde olur. Periyodisite gösteren çeşitlerde sert budama gerekebilir. Tek tek küçük dallarla uğraşılmayıp 1,5-2,5 cm. çapındaki dallar alınarak budama yapılır.

         Japon eriklerinde avrupa eriklerine göre daha fazla çiçek tomurcuğu oluştuğundan bunlara daha sert budama yapılmalıdır. Bu eriklerde buket dalı sayısı da fazla olduğu için 3-4 yılda bir sert budama ile çok sayıda yeni sürgünlerin oluşması sağlanmalıdır.

Bir çok Japon eriği çeşidi, 1 yaşındaki dallar üzerinde de meyve yaparlar. Japon ve Avrupa eriği ağaçlarında meyve veren kısa dalcıklar 5-8 yıl yaşarlar. Fakat çoğu bunun ancak yarı süresinde kaliteli ve iri meyve üretirler. Bu dalcıkları bazılarının yenilenmesi için her yıl budamaları gerekli ise de daha ziyade yeni büyümeler kesilip çarılır. Çeşide bağlı olarak ağacın çevresinde yeni sürgünleri bırakıp eskilerini budayarak meyve dallarının % 20-40' ı yenilenir.

10.3. Tam Bodur Bahçelerde Budama Ve Terbiye

Tam bodur meyve bahçesi, yoğun dikime imkan veren anaçlarla kurulan ve ayakta durabilmesi için destek sistemine ihtiyaç duyan anaçlar ile kurulan bahçelere denmektedir. Ülkemizde bu tip bahçeler son yıllarda hızla artmaktadır. Ancak hala toplam meyve bahçeleri içindeki payları oldukça düşüktür.   

Bodur meyve bahçelerinin hızla yaygınlaşmasında aşağıdaki avantajlar etkili olmaktadır.

Bodur meyve bahçesinde;

ü       Ağaçların tamamı yerden budanabildiğinden budama işgücü standart çeşitlerin 1/4' ü kadardır. Aynı zamanda arzu edilen terbiye sistemini uygulamak daha kolaydır.     

ü       Erken yaşta meyveye yattıklarından yatırım masrafları ilk yıllarda geriye dönmektedir,

ü       Sık dikim yapıldığı için kuvvetli gelişen ağaçlardan oluşmuş bahçelere göre döllemenin daha kolay olması nedeniyle, her yıl ve düzenli ürün alınmaktadır.

ü       Dikimden sonra hemen verim elde edilip ilk yıllarda kara geçildiğinden değişen şartlar ve pazar isteklerine uyabilen yeni tür ve çeşitler yetiştirilebilmektedir.

ü       Budama, seyreltme ve hasat gibi kültürel işlemlerin yerden yapılabilmesi nedeniyle üretim maliyetinde azalma ve işgücünde tasarruf sağlanmaktadır.

ü       Meyve verimi ve kalitenin yüksek olması yanında gölgelenme ortadan kalktığı için iyi ve yeknesak bir renk oluşumu gerçekleşmektedir.

Bu faydalarının yanında bilinçsiz yapılan bir üretimin de faydadan çok zarar getireceği de unutulmamalıdır. Meyve yetiştiriciliğinde bodurluk sağlayan klon anaçlarının kullanımını Türkiye'de daha yeni olduğu için kültürel işlemler konusunda da üreticilerimiz tam ve yeterli bilgiye sahip değillerdir. Özellikle budama ve terbiye konusundaki yetersizlik önde gelen sorunlardan birisi olarak kendini hissettirmektedir.

 

10.3.1. Kullanılan anaçlar

Tablo 2: Tam bodur elma bahçelerinde kullanılabilen anaçlar.

Standart Çeşitlerde

Örn; Starking Delicious

Spur Çeşitlerde

Örn; Starkrimson Delicious

Mark

M26

M9

MM106

M27

M7

Mark, M 9 ve M27 anaçları Starking Delicious,Golden Delicious gibi standart çeşitlerde tavsiye edilmektedir. M27 anacı bodur anaçlar içerisinde en bodur olan elma anacıdır. Bu özelliğinden dolayı dünyada kullanımı pek yaygın değildir, güçlü topraklarda kuvvetli çeşitlerle dikilmesi uygundur. Mark anacı, M9 daha küçük (%30 kadar) bir taç oluşturur. Verimi M9 ile aynıdır ancak dikkatli bir meyve seyreltmesi programı istemektedir. M9, Türkiye'de ve dünyada en yaygın olan bodur elma klon anacıdır. Yaklaşık olarak dekara verimi 6-8 ton arasındadır. Bahsedilen anaçların hepsi destek sistemine ihtiyaç duymaktadırlar.

Starkrimson Delicious gibi spur çeşitler ile, M9, Mark ve M27 anaçları yerine biraz daha kuvvetli olan  M7, MM 106 ve M26 anaçları kullanılarak bahçeler tesis edilmelidir. M26 anacı, hem standart hem de spur çeşitlere anaç olarak kullanılabilir. Yaklaşık olarak M9 ile MM106 arasında bir taç büyüklüğü oluşturur. MM106 anacı, yarı bodur anaçlar içerisinde en iyisidir. Kök boğazı çürüklüğüne hassas olduğu için ağır bünyeli topraklarda yetiştirilmesi uygun değildir. M7 anacı da yarı bodur bir anaçtır ve kök boğazı çürüklüğüne hassas olmasına rağmen toprak istekleri konusunda MM106 kadar seçici değildir. MM106, M7 ve M26 anaçları kuvvetli gelişen standart çeşitlerle yetiştirildiğinde destek sistemine ihtiyaç duymazlarken zayıf gelişen spur çeşitlerle kullanıldıklarında destek sistemine ihtiyaç duyarlar .

Spur çeşitlerin (Starkrimson Del., Red Chief, Scarlet Spur gibi) M9, M27 gibi tam bodur anaçlar ile yetiştirilmesinin birtakım sakıncaları vardır. Zira hem anaç hem de çeşit zayıf geliştiği için ortaya çıkan ağaç hacmi çok küçük olmakta, yeterince yan dal oluşturmamakta, dolayısıyla meyve verim ve kalitesi oldukça düşük olmaktadır. Şekil 20' de görüldüğü gibi aynı yılda dikilmiş M9 anacı üzerine aşılı standart gelişen Golden Delicious elma çeşidi ile, yine aynı anaca aşılı spur bir çeşit olan Red Chief elma çeşidi birlikte görülmektedir. Her iki çeşit arasındaki büyüme ve yan dal oluşturma bakımından ortaya çıkan fark resimden açıkça görülmektedir.

 

10.3.2. Bodur Elma Bahçelerinde Dikim Aralık ve Mesafesi

M 9 anacıyla standart bir çeşit dikildiğinde;

Sıra üzeri mesafe; 1-1,5 m.

Sıra arası mesafe; 3-4.5 m. olabilir.

Yine MM106, M7 veya M26 anaçları ile spur çeşitler dikliyorsa aynı aralık ve mesafeler uygulanabilir.

Dikim aralık ve mesafeleri belirlenirken kullanılan anaç ve çeşidin gelişme kuvveti ve kullanılan tarım alet ve makinelerinin boyutları göz önünde bulundurulmalıdır.

10.3.3. Bodur Elma Bahçelerinde Kurulabilecek Destek Sistemleri

M9 gibi bodur klon anaçları, kök sisteminin zayıf olması, aşırı meyve yükünü taşıyabilecek kuvvetli yan dallara sahip olmaması nedeniyle mutlaka destek sistemine ihtiyaç duyarlar. Bu sebeple dikimle birlikte mutlaka destek sistemi de kurulmalıdır (Resim 21). Aksi halde hemen ilk yıllarda verime yatan ağaçlar meyve yükünü taşıyamayarak devrilebilirler (Resim 22)

Destek sistemlerini farklı şekillerde yapmak mümkündür. Ancak bu sistemler içinde en uygun olanı Şekil 9' da görülen destek sistemidir. Bu sistemde;

-          Her 10-15 ağaca 5 cm. çapında sağlam bir demir direk(1) dikilmeli, direklerin uzunluğu 3 m. olmalı ve 60 cm. lik kısmı toprağın altında kalmalıdır.

-          Sıra başındaki ve sıra sonundaki direkler(4) toprak ile 60o   lik açı yapacak şekilde dikilmeli, bu sebeple uzunlukları 3,3 m. olmalıdır  ve aynı şekilde 60 cm. i toprak altında kalmalıdır.

-          Baştaki direkler iki noktadan(6) toprağa sabitlenmelidir.

-          Her bir ağaca bambu kamışı, kargı veya ince metal boru(2) dikilmelidir. Bunların uzunluğu yaklaşık 3 m. civarında olmalı ve üst teli 60 cm. geçmelidir.

-          İhtiyaca göre değişmekle beraber toprak seviyesinin 60 cm. üzerinden ve ana direklerin üst kısmından olmak üzere iki tel geçirmek yeterlidir. İleride ihtiyaç olursa üçüncü bir tel de eklenebilir. Tellerin arasına gerginliği sağlamak için bir gerdirme mekanizması(3) ilave edilmesi faydalı olacaktır. 

Her ne kadar olması gereken destek sistemi böyle olsa da önemli olan tam bodur sistemlerde mutlaka destek sisteminin kullanılmasının gerektiğinin bilinmesidir. Bu destek sisteminin şeklini üreticilerin ekonomik durumlarına göre ayarlamak gerekmektedir.

Örneğin; anlatılan bu destek sisteminden farklı olarak üreticiler ilk direklere birer payanda ilavesi yaparak da destek sistemlerini kurabilmektedirler (Resim 24). Burada ara direklerde herhangi bir değişiklik olmamakta sadece ilk direklerin uzunlukları 3 m. ye indirilerek bunlara yaklaşık 2,5 m. uzunluğunda bir payanda ilave edilmektedir. Ayrıca demir direkler yerine beton veya ahşap direklerde kullanılabilmektedir.

Öte yandan meyveleri dolu zararı ve güneş yanığından korumak amacıyla bazen destek sistemlerinin üzerine bir örtü sistemi de kurulabilmektedir. Eğer örtü kullanılmak isteniyorsa destek sistemi kurulurken kullanılan direklerin boyu en az 3,5 m. olmalıdır.

  

10.3.4. Tam Bodur Elma Bahçelerinde Budama ve Terbiye Esasları

Tam bodur bir elma bahçesi kurmak isteyen üreticiler bütün kültürel işlemlerde eski alışkanlıklarını bir tarafa bırakıp, teknik elemanların tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmelidirler.

Bodur bahçelerde ağaçların en fazla 2,5-3 m büyümesine izin verilir. Böyle bahçelerde budama ve terbiyede asıl amaç meyve yüklü dalların ana eksen etrafında dar bir silindir formu almasıdır. Merkezden dışa açılarak oluşan dalların çapı ağacın üst kısmına doğru tedricen azalmalıdır. Yan dalların kalınlığı daima gövde kalınlığından az olmalı ve ağaçların silindir-konik bir şekil oluşturması temin edilmelidir. Liderde ve yan dallarda ilk yıllarda  tepe veya uç kesimi minimumda tutulur.

1. Dikim ve İlk Yıl Budaması

İdeal fidan;  1-1,5 m. boyunda, çapı 1,5 cm. den daha fazla olan ve 5-8 adet geniş açılı yan dal ihtiva eden fidandır. Ülkemizde genellikle  kamçı şeklinde fidanlar üretildiği için piyasada dallı fidan bulmak mümkün olmayabilir. Bu sebeple şekillendirmeye kamçı haldeyken başlanmalıdır.

Yukarıda verilen aralık ve mesafelere uygun olarak açılan çukurlara fidanlar aşı noktası toprak yüzeyinden 5 cm. yukarıda kalacak şekilde dikildikten sonra; kamçı şeklinde fidanların tepesi 70-75 cm. den kesilir. Liderde tepe kesimi sadece dikim esnasında yapılır ve bir daha yapılmaz. Eğer fidanların gelişimi zayıf ise 2. yıl tekrar tepe kesimi yapılabilir. Bu durum sistemde genel bir kaide olmasına rağmen üreticiler yetiştirdikleri çeşide göre hareket etmek zorundadırlar. Örneğin; Granny Smith elma çeşidi çok dik büyüme ölü göz oluşturma eğilimindedir. Yani sınırlı sayıda ana ve yardımcı dal meydana getirmektedir. Bu sebeple böyle bir çeşitle bahçe kurulduğunda ana dal ve ana dallar üzerinde yardımcı dal oluşumu sağlamak için her yıl düzenli olarak tepe kesimi yapmak gerekir.

Dikimle birlikte destek sistemi kurulmuş olmalıdır. Lider uygun noktalardan destek sistemine bağlanarak mümkün olduğu kadar sabit durması sağlanır. Ancak lideri destek sistemine sabitlemede kullanılan malzemenin esnek olması gerekir. Eğer kullandığımız malzeme esnek değilse ileriki yıllarda kalınlaşma sonucu gövdede veya yan dallarda boğulmalar meydana gelebilir(Resim 26). 

      

70-75 cm. den tepesi vurulmuş fidanlarda, ilkbaharla birlikte topraktan 45-75 cm. yükseklikte birinci katı oluşturacak yan dallar çıkmaya başlar. Bu sürgünlerden tepe noktasına en yakın olan dal lider dal olarak seçilir. Sürgün uzunlukları 7,5-10 cm. olduğunda her iki haftada bir liderin 10 cm. altındaki sürgünler el ile veya makasla uzaklaştırılması gerekir. (Resim 27) Bu kesimler Temmuz sonuna kadar tekrarlanmalıdır.

Öte yandan haziranın ortasından sonra dik büyüyen dalları lider ile 45-60O  açı yapacak şekilde  açmak gerekmektedir. Bu amaçla  eğer dal küçükse kürdan, çamaşır mandalı(Resim 28); biraz büyükse çıtalar, çubuklar  veya  çamaşır  mandalına  bağlı  beton ağırlıklar kullanılabilir. Açı genişletmede kullandığımız bu materyaller Ağustos ayı sonunda çıkarılmalıdır.

 

2. İkinci Yıl Budama ve Terbiye

Yukarıda belirtildiği gibi Bodur elma bahçelerinde liderin istisnai durumlar hariç, dikim yılında budandıktan sonra tekrar kesilmez. Eğer gelişme zayıfsa tekrar tepe kesimi yapılabilir. Bununla birlikte liderin ucunda çiçek tomurcuğu oluşmuşsa onu uzaklaştırmak gerekir. Aksi takdirde çiçek tomurcuğu liderin gelişmesini engeller.

İkinci yılda yan dallarda 1/3 oranında bir kısaltma yapılmalıdır. Bu işlem dallar üzerinde ikincil dal oluşumunu ve meyve gözü teşekkülünü sağlar. Ayrıca toprak seviyesinden itibaren 45 cm. e kadar olan mesafeden çıkan sürgünler uzaklaştırılır.

Fidanımızda istenilen dallanma olmamışsa yani sadece 1-2 adet yan dal oluşmuşsa bu dallar çıkarılır ve yeni dikilmiş gibi tepesi 75 cm. den kesilir.(Resim 29)

  

Özellikle kuvvetli gelişen çeşitlerde gelişmeyi azaltmak için daha az budama yapılmalı, her kesimin sürgün büyümesini teşvik ettiği unutulmamalıdır. Dik sürgünler ve aşırı güçlü dallar, kırılmış veya hastalıklı dallar çıkartılmalı ağaç aşırı kuvvetli ise meyveye yatıncaya kadar  hiçbir dalı çıkartmamalıyız. Böyle ağaçlarda sadece yaz budaması yapılmalıdır.

Ağaç gençken yan dalların yatay büyümesini sağlamak ve kuvvetli dik sürgün büyümesini engellemek unutulmaması gereken bir prensiptir.

Normal gelişme gösteren ağaçlarda ilkbahardan itibaren ilk katın 60 cm. üzerinde ilk kattan daha zayıf ikinci bir kat oluşmaya  başlar. Bu iki kat arasında kuvvetli dalların gelişmesine izin verilmez. Sadece zayıf meyve dalları bırakılır.

Haziranda yan dallar düşeyle 45-60O'e  açı yapacak şekilde yukarıda anlatılan yöntemlerle genişletilmelidir. Bu işlemi haziran ortasından önce yapmamak gerekir. Aksi taktirde obur dal oluşumu artmaktadır.

Bodur elma bahçelerinde liderin mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde üst tele ulaşması sağlanmalıdır. Bunu sağlamak için lidere rakip olan sürgünlerin uzaklaştırılmasına devam edilir. Ayrıca liderin dik durmasını sağlamak için destek sistemine bağlanmalıdır.

 

3. Üçüncü Yıl Budama ve Terbiye

3. Yıl artık önemli miktarda meyve alınacağı için ağaçlar budanırken meyve gözlerine dikkat edilmelidir. Yan dallarda, çeşidin özelliğine göre 1/3 oranında bir kısaltma yapılabilir. Fakat ihtiyaç yoksa kesilmemesi daha iyidir.

Dik sürgünler ve aşırı güçlü dallar, kırılmış veya hastalıklı dallar çıkartılır. Yine toprak seviyesinden 45 cm. mesafeden çıkan sürgünler ve katlar arasında aşırı kuvvetli büyüyen sürgünler varsa çıkarılır.

         

         3. yıl gelişme periyodunun başlaması ile birlikte katlarımız iyice belirginleşmeye başlayacaktır. Lider istenilen yüksekliğe bu sezon sonunda ulaşır.

Haziranda önceki yıllarda yapıldığı gibi dalların açıları genişletililir. Aşırı meyve yükünden dolayı kırılmaları önlemek için meyve dallarını ve ana dalları tellere bağlamak gereklidir. Periyodik olarak yapılan bahçe kontrollerinde buna özellikle dikkat edilmelidir. Ayrıca liderin, dik durmasını sağlamak için destek sistemine bağlanması ihmal edilmemelidir.

4. Verim Çağındaki Ağaçlarda Durgun Dönemde Uygulanan Budama

İdeal elma ağacı, toprak seviyesinden 0,6-1,1 m. yukarıda yaklaşık 4-5 daldan oluşan bir kata sahiptir ve alt katlara daha iyi ışık ulaşması için ilk katın üstündeki boşlukta sadece küçük meyve dalları bulunmalıdır. İlk katın üzerindeki boşlukta bulunan dallar lidere kısa gençleştirme kesimleri ile yaklaştırılır. Alttaki dallar her zaman üsttekilerden daha geniş olmalıdır. Bunu sağlamak için çok acele edilmemeli ve aşırı kesimler yapılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki bütün kesimler az veya çok meyve tutumunu geciktirir.

4. Büyüme sezonunda ağaç dengeli bir tac oluşturmuş olur. Bu yıldan sonra aşağıda kat iskeletini oluşturan dallar korunmalıdır ve her katta 4 dal olana kadar ağaç iskeleti oluşturulmaya devam edilir ve sık dallar çıkarılır.

Yan dallarda zayıf dal üzerinden kısaltma kesimleri bu verime tam yatan ağaçlarda en çok kullanılan kesim şeklidir. Çok uzamış ve yaşlanmış dallar, küçük bir sürgün veya spur daldan hemen sonra kesilir. Bu kesimler sonucunda daha küçük fakat daha verimli olan yan dallar oluşur.

Ağacın üst kısmında liderin çapının yarısından daha kalın dallar çıkarılır ve ağacın zirvesinde daha zayıf meyve dalları bırakılır.

Geri kalan budama işlemi, alt iskeleti oluşturan dalların periyodik olarak yenilenmesinden ibarettir. Yaşlanmış ve meyve yükünden olumsuz etkilenmiş olan bu dallar kısa kesimler veya üçgen kesimlerle çıkartılırlar. Eğer kalıcı dallar diğer ağacın içlerine doğru veya sıra arasına doğru çok ilerlemeye başlarsa zayıf yan dala kadar tepeleri alınır veya tamamen yenilenir. (Resim 31)

Budamaya başlarken meyve gözlerine dikkat etmek gerekir. Eğer çok sayıda çiçek gözü varsa budama daha sert yapılabilir.

Bazı çeşitler, spur dallar üzerinde uzun yıllar meyve vermeye eğilimlidir. Bu spur dallara yeterli güneş ışığı ulaştığı sürece büyük, iri, yüksek kaliteli meyve oluştururlar. Zayıf gelişen Spur çeşitler (Örneğin Starkrimson delicious gibi) böyledir. Bu çeşitler çok az gençleştirme budamasına ihtiyaç duyarlar. Budama sadece yeterli güneş ışığını ağacın iç kısımlarına ulaştırmak için yapılır.

Verim çağındaki ağaçlarda yan dallarda dallanmayı artırdığı için uç kesimi genellikle tavsiye edilmez. Uç kesimi, spur çeşitlerde bir dalın devamlı gelişmesini sağlamak amacıyla yapılır. Granny Smith gibi ölü göz oluşturmaya eğilimli çeşitlerde, gövdeye yakın kısımlarda meyve gözü oluşturmak ve ölü göz oluşumunu engellemek için yan dallarda uç kesimleri yapılmalıdır.

Verim çağında ağaç yüksekliği 2,5-3 m civarındadır. Ağaçlar bu yüksekliğe 3-4. büyüme sezonu sonunda gelmelidir. Bu yüksekliğe ulaşan ağacta lider 2 şekilde baskı altına alınabilir.

1-     En üst dal telin diğer tarafına kıvrılabilir.

2-     2 yaşlı dallar üzerinde daha zayıf yan dala kadar geriye budanır (Şekil 11).

Büyük meyve bahçelerinde 2. yöntem hem daha pratiktir hem de iş gücü tasarrufu sağlamaktadır. Ancak küçük alanlarda üretim yapanlar 1. yöntemi de çok rahatlıkla uygulayabilirler.

 

Çok dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de destek sistemine bağlanan ağaçların her yıl mutlaka kontrol edilmesidir. Bağlantı noktalarında gövdeyi boğma ve kopma neticesinde ağaçlarda yatma (Resim 26) olup olmadığı kontrol edilip gerekli önlemler zamanında alınmalıdır.

   5. Verim Çağındaki Ağaçlarda Yaz Budaması

         Verim çağındaki ağaçlar aşırı kuvvetliyse, iç kısımlardaki meyvelere yeterince güneş ışığı ulaşmamaktadır. Bunu önlemek için aşırı büyümüş obur dallar dipten çıkartılabilir. Ayrıca hasattan 3-4 hafta kadar önce yapılan geç yaz budamaları meyve büyümesini çok az etkilemekle birlikte meyve rengine olumlu etki yapmaktadır.

 

4.SEYRELTME

1. GİRİŞ
Türkiye ılıman iklim meyve türlerinde dünyada önemli üretici ülkelerden birisidir (1). Ancak bol miktarda üretmemize rağmen ihracatımız birkaç tür dışında hemen hemen yok gibidir. Bunun en önemli sebeplerinden birisi kalite sorunudur. Ülkemizde kalite artırıcı unsurlar ya bilinmemekte ya da yeterince önemsenmemektedir. Meyvecilikte kalite artırıcı unsurların başında gübreleme, sulama, budama ve meyve seyreltilmesi gibi kültürel işlemler gelmektedir. Diğer kültürel işlemler az veya çok uygulanmakla birlikte özellikle meyve seyreltilmesi ülkemizde yeterince uygulanmamaktadır. Yapılan seyreltme uygulamaları da genellikle yanlış zaman ve şekillerde yapılmaktadır. Örneğin; Türkiye elma üretiminin % 20'sinin gerçekleştirildiği Isparta bölgesinde çok az üretici seyreltme yapmakta, yapanlarda hasattan hemen önce yapmaktadırlar. 

Seyreltme özellikle elma ve şeftalide önem taşımaktadır. Bütün kültürel işlemler uygun olarak gerçekleştirilse, ancak seyreltme yapılmasa aşırı meyve tutumu nedeniyle istenilen kalitede meyve elde etmek mümkün olmayabilir. Bu sebeple özellikle meyve tutumunun çok olduğu tür ve çeşitlerde meyve seyreltmesi mutlaka yapılmalıdır.

2. Elmada Seyreltme 

2.1. Elle Seyreltme

            Elle seyreltme Ülkemizde kısmen uygulanmakta ancak uygulama zamanı olarak yanlışlıklar yapılmaktadır. Genelde seyreltme hasattan hemen önce yapılmaktadır. Oysa meyve seyreltilmesi meyve tutumundan itibaren yapılabilir ve en geç Haziran dökümünden sonra seyreltmenin mutlaka yapılması gerekir. Elmada elle seyreltme yapılırken kral meyveye dikkat edilerek her salkımda 1 meyve bırakılmalıdır. Meyveler elle koparılabileceği gibi seyreltme makasları ile de koparılabilirler. Dal üzerinde her 15-18 cm ye bir meyve düşecek şekilde seyreltme gerçekleştirilmelidir (2).

 2.2. Kimyasal Seyreltme

            Özellikle büyük bahçelerde elle seyreltme çok zahmetli ve zaman alıcı olabilir. Çeşitli kimyasal maddeler kullanılarak en az elle seyreltmedeki kadar meyve seyreltmesi sağlanabilir. Bu amaçla NAA, Carbaryl (sevin), NAD, Ethrel, Benzyladenin gibi büyüme düzenleyiciler kullanılabilir (3,4). Ülkemizde bu kimyasallardan sedece sevin her yerde rahatlıkla bulunabilir ve kullanımı nispeten daha kolaydır. Çünkü diğer kimyasallar ppm olarak uygulandıklarından doz ayarlaması zor olabilir.  

2.2.1. Kimyasal Seyreltmede Etkili Faktörler  

             a. Çeşit Hassasiyeti

            Kolay seyrelen çeşitler; standart Red Delicious, Idared, Mutsu, Jonagold çeşitleri, Jersey Mac.

1.      Orta derecede seyrelen çeşitler; Empire, Mcintosh, Northern Spy, Cortland.

2.      Zor seyrelen çeşitler; Golden Delicious, Paula Red, Gala çeşitleri, Spartan, Spur Mcintosh, Spur Red Delicious (2).

 

b. Hava Durumu:

Aşağıdaki hava koşulları kimyasal maddelerin absorbsiyonu ve seyreltme etkisini artırabilirler:

1.      Soğuk ve nemli havalardan önce veya sonra uygulama

2.      Yağışsız yüksek nemli periyotlardan önce veya sonra uygulama

3.      Yüksek sıcaklıkların ardından gelen soğuk periyotlar

4.      Don veya dondurucu havalardan önce veya kısa zaman sonra uygulama

5.      Uzun süren kuru hava periyodundan önce uygulama (2,5).

c. Döllenme ve Arı Aktivitesi

Arı aktivitesi havanın açık veya kapalı olmasına bağlıdır. Döllenmenin gerçekleşebileceği havalar ve yüksek arı populasyonu seyreltmeyi az yada çok zorlaştırır. İyi bir döllenme gerçekleştiğinde meyveler daha iyi tutarlar, daha çok tohum meydana gelir ve daha zor seyrelirler. Meyve tutumu daha çok kral çiçeklerde gerçekleşir. Daha az olmakla birlikte kısmen de yan çiçeklerde meyve tutumu olabilir. Tek meyveler salkım halindeki meyvelere göre daha zor seyrelirler (2).

d. Ağacın Yaşı ve Kuvveti

1.      Genç ağaçlar yaşlı ağaçlardan daha kolay seyrelirler.

2.      Olgun fakat zayıf gelişen ağaçlar daha kolay seyrelmektedirler.

3.      Bir yıl yoğun meyve veren ve çok iyi çiçeklenen ağaçlar, takip eden yıl daha kolay seyrelmektedirler.

4.      Çok çiçeklenme ağaçlarda daha fazla strese neden olmakta ve böyle ağaçlar daha kolay seyrelmektedirler.

5.      Bir önceki sezonda fazla strese maruz kalan ağaçlar (örneğin, aşırı kuraklık, aşırı yağış, besin eksikliği, hastalık ve zararlılar gibi) daha kolay seyrelmektedirler (2, 5).

e. Yaprak  Yoğunluğu

1.      Yanlış budanmış sıkışık ağaçlar, iyi budanmış açık ağaçlara göre daha kolay seyrelmektedirler.

2.      İyi budanmış ağaçlarda kısmen gölgede kalan yatay alt dallar, üst dallardan daha kolay seyrelirler. Çünkü buralardaki spur dallar daha zayıftır (2,5).

 2.2.2. Uygulama Dozları

            Elmada uygulama dozları tüm çeşitlerde aynı değildir. Genel olarak spur çeşitler standart çeşitlere göre daha zor seyrelirler ve uygulama dozu daha yüksektir. Çizelge 1'de bazı çeşitlerin Naphtalenaseticacid (NAA), Naphtalenasetamid (NAD), Carbaryl (Sevin) ve Carbaryl + NAA kombinasyonu uygulama dozları görülmektedir (2).

Çizelge 1. Yetişkin Elma Ağaçlarında Kimyasal Seyreltme için Doz Önerileri

Dozlar 1 kullanım içindir (- yazan muameleler önerilmeyenlerdir)

Çeşit

NAD (ppm)

NAA (ppm)

Sevin (% 43 Carbaryl) (L/1000L)

Sevin (%43 carbaryl) (L) +NAA(ppm) 1000L suya

Early McIntosh

50-75

-

-

1 L + 10-15ppm (taç yapraklar dökülünce)

Jersey Mac, VistaBella

-

5-10

1-1,5

-

Paulared

50-75

12-15

1-1,5

1 L + 10-15ppm

Spartan

-

10-20

1-2

1 L + 10-15ppm

Cortland

-

5-10

-

1-2 L + 2,5-5 ppm

Standart McIntosh

-

5-10

1-2

-

Spur McIntosh

-

10-12

-

1-2 L + 2,5-5 ppm

Golden Delicious

75-100

10-20

1-2

1 L + 5-10 ppm

Red Delicious

-

2-8

0,5-1

-

Spur Red Delicious

-

5-10

-

1-2 L + 5-10 ppm

Idared

-

2-8

-

-

Empire

-

7-10

1-1,5

1 L + 2,5-4 ppm

Mutsu

-

5-10

0,5-1,5

-

Jonagold

-

-

1-1,5

-

Fuji

-

-

-

1-1,5 L + 10-12 ppm

Gala

-

10-12

-

1 L + 5-10 ppm

Not 1: Her 1 L sevin içinde 0, 480 kg Carbaryl bulunmaktadır. Piyasadaki sevin preparatlarının carbaryl içerikleri dikkate alınarak doz ayarlaması yapılmalıdır.

Not 2: Uygulamalarda yeterli miktarda su kullanılarak ağaçlar tamamen yıkanmalı ve en az 30 dakika ıslak olarak kurumadan kalmalıdır.

2.2.3. Seyreltmenin Uygulama Zamanı

            Etkili bir seyreltmenin gerçekleştirilebilmesi için bu kimyasalların uygulama zamanları da çok önemlidir. Bunlardan NAD taç yapraklar dökülünce NAA, Sevin ve NAA+Sevin kombinasyonları ise taç yapraklar döküldükten 7-12 gün sonra uygulanmalıdır. Hava sıcak ise 7 gün, soğuk ise 12 gün sonra uygulanabilir. Sevin taç yapraklar döküldükten 21 gün sonra bile sonuç verebilir, ancak NAA 12. günden sonra etkili değildir (2).

3. Şeftalide Seyreltme

            Şeftali seyreltmesinde  çiçeklerin koparılması, basınçlı su püskürtülmesi, döllenmenin kimyasal maddelerle önlenmesi, GA3 püskürtülerek çiçek gözü oluşumunun azaltılması gibi yöntemler kullanılabilir. Elle seyreltme meyveler 1-1,3 cm 'ye ulaştığında meyvelerin % 20-30'u koparılarak yapılır. İkiz meyveler teke düşürülmeli ve her 15-29 cm ye bir meyve düşecek şekilde seyreltme yapılmalıdır. Şeftalide kimyasal seyreltme çiçeklenme sırasında yapılmakta ve döllenmenin önlenmesi ve çiçek seyreltilmesi esasına dayanmaktadır. Bu amaçla Ammonium thiosuphate (ATS), Wilthin, Armothin gibi kimyasal maddeler kullanılabilmektedir

5.HASAT ve DEPOLAMA
 

Ülkemiz bir çok meyvenin anavatanı ve üretim merkezidir. Bir çok meyve türünde ürettiğimiz miktarlar ile dünya sıralamasında ilk sıralarda yer almaktayız. Ancak ne yazık ki bu üretimin % 30-40'lık bir kısmı tüketiciye ulaşmadan kaybolmaktadır. Gelişmiş ülkelerde bu oranın % 5'i geçmediği düşünülürse ülkemiz açısından kayıpların önemi açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu kayıpların sebeplerinin başında her meyve tür ve çeşidin en uygun zamanda hasadının yapılamaması sonucu özellikle depolamada meydana gelen kayıplardır.

 ERKEN HASADIN SAKINCALARI

 1-     Erken toplanan meyveler henüz yeterli irilik, şekil ve ağırlığa ulaşmamışlardır. Bu nedenle meyveler küçük ve verim düşük olur.

2-     Erken toplanan meyvelerde yeteri kadar şeker birikmediği ve bazı burukluk veren maddeler gereği kadar azalmadığı için tat ve lezzet iyi olmaz.

3-     Erken toplanan meyvelerde zemin (taban) renginin yeşilden sarıya dönüşmesi iyi olmadığı ve çeşidin kendine has üst rengini yeterince oluşturmadığı için dış görünüş bozuk olur.

4-     Zamanından önce toplanan meyvelerde kabuk yapısına bağlı olarak su kaybı hızlı olur ve bu meyveler çabuk buruşurlar.

5-     Erken hasat edilen meyvelerde çeşitli fizyolojik bozukluklar meydana gelebilir.

6-     Erken dönemde meyvelerin dala tutulmaları iyi olduğundan hasat zorlaşır.

 GEÇ HASADI SAKINCALARI

 1-     Geç toplanan meyvelerde olgunluk ilerlemiş olduğundan hasat sonrası dayanma süreleri kısalır ve çabuk berelenirler.

2-     Meyvede asit kaybı fazlalaştığı için tat ve lezzet bozulur, ürün yavan bir tat alır.

3-     Geç hasat edilen meyvelerde de fizyolojik bozukluklar oluşabilir.

4-     Hasat önü meyve dökümleri artar.

5-     Geç hasatta ürün için daima bir risk vardır.

 MEYVELERDE KULLANILAN HASAT KRİTERLERİ

 1)      Kabuk alt (zemin rengi)

 2)      Kabuk üst rengi

 3)      Meyve eti sertliği

 4)      Nişasta miktarı

 5)      Meyve suyu miktarı

 6)      Suda çözünen kuru madde miktarı

 7)      Asit miktarı

 8)      Olgunluk oranı (Kuru madde/Asit)

 9)      İrilik ve şekil

 10)   Meyvenin daldan ayrılma durumu

 11)   Meyve etinin çekirdekten ayrılma durumu

 12)   Gelişme süresi ( tam çiçeklenmeyle hasat arası)

 13)   Tam çiçeklenmeden sonraki sıcaklık toplamı

 14)   Aroma (koku) durumu

 15)   Solunum hızı

 16)   Daldan kopma

 17)   Özgül ağırlık

 18)   İç etilen miktarı

 19)   Çekirdekten ayrılma durumu

 20)   Etli kabuk çatlaması

 HANGİ ÖLÇÜT HANGİ MEYVEDE KULLANILABİLİR? 

 

Elma

Armut

Ayva

Şeftali Nektarin

Kayısı

Erik

Kiraz-Vişne

Üzüm

Ceviz

Badem

Kestane

Gelişme Süresi

++

++

0

0

0

+

0

0

   

Kabuk yüzeyi,pus

+

0

0

0

0

+

+

++

   

Zemin Rengi (Kabuk alt rengi)

++

+

0

++

++

++

0

++

   

Üst renk (Kabuk üst rengi)

++

++

++

++

++

+

++

+

   

Et Sertliği

++

++

0

++

++

++

0

0

   

Et Rengi

+

0

0

+

+

++

0

0

   

S.Ç.K.M. Miktarı

+

++

0

+

+

+

++

+

   

Nişasta Miktarı

++

++

0

0

0

0

0

0

   

İç Etilen Miktarı

+

+

0

0

0

0

0

0

   

Daldan Kopma

+

+

0

0

0

0

+

0

++

++

++

Sıcaklık Toplamı

0

++

0

0

0

+

0

0

   

Tanen Miktarı

0

0

+

0

0

0

0

0

   

Çekirdekten Ayrılma

0

0

0

+

0

0

0

0

+

+

++

İrilik ve Şekil

0

0

0

+

0

0

0

    

Titre Edilebilir Asit Miktarı

0

0

0

0

0

+

+

+

   

SÇKM/Asit Oranı (Olgunluk Oranı)

0

0

0

0

0

+

0

++

   

Özgül Ağırlık

0

0

0

0

0

0

+

0

   

Etli kabuk Çatlaması

0

0

0

0

0

0

0

0

++

++

++

NOT: ++ işaretli olan ölçütler 1. derecede, + işaretli olanlar 2. derecede önemlidir. 0 olanlara bakılmaz.

NASIL HASAT ETMELİYİZ?

 •Meyve koparılırken avuç içine oturtulur ve yandan yukarı kaldırılırken dala bağlandığı noktadan bir dönme verilir. Güç kopan meyvelerde, baş ve işaret parmağı bu noktaya bastırılır. Meyvenin basitçe çekilmesi veya döndürülmesi sapın kopmasına ve kabuğun sıyrılmasına neden olur.

 •Meyve daldan çekilirken dallara çarpılmamalı ve usulca toplama kabına konmalıdır.

 •Meyve parmaklarla sıkılmamalı, tırnak ve yüzüklerle çizilmemelidir.

 •Sert zemine 10 cm den, meyve üzerine 20 cm den düşen meyve kalıcı şekilde zararlanır.

 •Kullanılan toplama kapları ve bahçe kasaları pürüzsüz olmalıdır. Kaplar aşırı doldurulmamalı ve gölgeye bırakılmalıdır.

 DEPOYA TAŞIMA

 •Hasat edilen meyve en kısa sürede, zararlanmadan depoya ulaştırılmalıdır. Hasattan sonra bahçede geçen her gün hatta her saat meyvenin hem ağırlığının azalmasına hem de depo ömrünün ciddi olarak kısalmasına yol açar.  Meyveler güneş, yağmur ve rüzgardan korunmalıdır; yükleme ve boşaltma sırasında hırpalanmamalıdır.

 •Hasattan sonra depo dışında geçen her gün 15-20 günlük depo ömrü kaybı demektir.